II.
Abdülhamid Han, Avrupa’da belirli ocakların İslamiyet’i yok etmek için hazırladığı yıkıcı planlarının önlerine dikildi. Aklı, zekâsı ve ilmi üstün olduğu için, asırlar boyunca hazırlanmış olan sinsi planları hemen sezdi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları sahte kahramanları, iş başından uzaklaştırdı. İslam bilgilerini, yani din, fen ve ahlak bilgilerini memleketin her yerine yaydı. Çok sayıda kültürlü din adamı yetiştirdi. Milleti otuz yıldan fazla adaletle idare etti. Bilgili, temiz bir gençlik yetiştirdi.
Haksızlığın, kötülüğün, ahlaksızlığın kökünü kazıdı. Bu yüzden kötü kimselerin hedefi oldu. Yıllarca kötülendi. İftiralara uğradı. Sonra gelen gençliğe, büsbütün yanlış olarak tanıtıldı. Fakat, insaflı yazılan tarihleri okuyanlar ve onun ilme, fenne, insanlığa bıraktığı eserlerini görenler, bu iftiralara aldanmadı. Ona dil uzatan yalancılardan, ilim adamı, araştırmacı yazar maskesi altında çalışan düşmanlarından ve bunların söyledikleri yalanlardan nefret ettiler. Onun büyüklüğü karşısında hayran kaldılar.
Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri buyurdular ki:
Başkale’deki medresemde, 20-30 talebe okutuyordum. Talebenin yiyip içmesi, elbiseleri, bütün masrafları hep bana aitti. Bir gün ders veriyordum, kapı açıktı, içeri gayet temiz giyinmiş bir bey geldi. Selam verdi ve dersi dinledi. Ders sonunda yanıma gelip,
- Efendim, kaç talebeniz var? Hangi kitapları okutuyorsunuz? Hangi kitaplara ihtiyacınız var? diye sordu.
Ben de lazım olan birçok kitap ismi verdim. Hepsini teker teker not aldı. Eğitimle ilgili bütün ihtiyaçlarımı deftere yazdı. Biraz sonra veda edip gitti. Konuşması gayet nazik, elbisesi gayet muntazam ve temiz olduğundan, bunun bir İstanbul beyefendisi olduğunu anladım. O söylemeyince ben de kim olduğunu soramadım… Birkaç ay geçti, unutmuştum. Bir gün medreseye postacı geldi.
- Size birkaç sandık geldi, postaneden alabilirsiniz dedi.
Gittim, iki sandık kitap dolu idi. Kitapları, sandıkları aldım, o günün şartlarında hayvana bindirdim. Medreseye getirdim. Sandıklar açılınca, bir de ne göreyim, sandığın içinde iki ay önce isimlerini yazdırdığım kitaplar bulunuyordu. Üzerinde bir kağıt vardı. “Halife-i müslimîn Sultan Abdülhamid Han’ın hediyesidir” yazılıydı.
Sultan Abdülhamid Han hazretleri, bütün ilim yuvalarına, Anadolu’ya ve dünya devletlerindeki Müslümanlara, Hindistan’a kadar Ehl-i sünnet kitaplarını ulaştırmıştır.