E
vliyânın büyüklerinden. İsmi Muhammed bin Aliyyân’dır. Bisme ilinin önde gelen âlimlerinden idi. Ebû Osman Hayrî ve Cüneyd-i Bağdâdî’nin sohbetlerinde bulundu ve onlardan ders aldı. Muhammed bin Aliyyân, mârifet ehlinin imâmı idi. Himmeti yüksek ve kerâmetleri açık bir âlim idi. Kerâmetlerini hiç gizlemezdi. Muhammed bin Aliyyân’ın doğum ve vefât târihleri bilinmemekle berâber, onuncu asırda yaşamıştır.
Şöyle anlatılır: “Birgün aklına bir suâl geldi. Düşündü taşındı, buna bir türlü cevap bulamadı. Bu suâlin cevâbını hoca Ebû Osman Hayrî’den başka kimse halledemez dedi. Bulunduğu yerden suâline cevap almak için Nişâbur’a gitti. Suâlinin cevâbını alıncaya kadar yolda hiçbir şey yemedi ve içmedi.”
Muhammed bin Aliyyân buyurdu ki: “Harama düşerim korkusuyla mübahların çoğunu terk etmek, âhiret arzusunun anahtarıdır.”
“Gözünün gördüğü nîmetleri senden esirgemeyeni nasıl sevmezsin? Yine O’na uymadığın hâlde, O’nu sevdiğini nasıl iddiâ edersin?”
“Allahü teâlânın kulundan râzı olmasının alâmeti nedir?” diye sorulunca, buyurdu ki: “İbâdetlerin tatlı ve rahat, günahların zehir ve ağır gelmesidir.”
“Cömert, cömertliğini küçük görmedikçe ve onu kabûl edeni kendinden üstün görmedikçe sofi olamaz.”
“Fakirlerle sohbet eden kimse, onlarla; sırrın selâmeti, nefsin cömertliği, gönlün genişliği, nîmetlerle mihnetin kabûlü husûsunda sohbet etsin.”
“Fakirlerin en fakiri, kendisini ganî edecek kimseye (Allahü teâlâya) ulaşamayan (hidâyet bulamayan) dır.”
“İyilik ve mürüvvet, dînin muhâfızı, insanın koruyucusu, müminin bekçisidir.”
“Mevcut olan şeyde cömertlik, kendisinde olan her türlü işleri kusurlu görmektir.”
“Allahü teâlâya sevap umarak veya azâbından korkarak hizmet eden, tamahını ve hasisliğini ortaya koyar. Kulun efendisine bir bedel (menfaat) karşılığı hizmet etmesi ne kötü şeydir.”
“Bu yolun başlangıcında iken, nefsin âfetlerini görür ve onun gizlendiği yerleri bilir vaziyete gelmiştim. Ona karşı kalbimde dâimî sûrette bir kin vardı. Bir gün boğazımdan tilki yavrusunun çıkardığı ses gibi bir şey çıktı. Allahü teâlâ beni, onu tanır hâle getirdi. Anladım ki o, nefsdir, ayaklarımın altına aldım, çiğnemeye başladım, ama her tekme atışımda daha da büyüyordu. Ona; “Hey sana ne oluyor, herşey döğmek ve sıkıntı çekmekle helâk oluyor. Sen ise daha da fazlalaşıyorsun?” dedim. Bana dedi ki: “Benim yaratılışım terstir. Bir şeye sıkıntı ve üzüntü veren bir şey, bana rahat ve zevk verir. Diğer şeylere rahatlık temin eden birşey, bana meşakkat getirir.”
“Mürüvvet; dînini korumak ve nefsini tanımak, müminlere hürmet etmek, kendi kusurlarını görmektir.”