Cinque Terre
Bursa Büyükşehir Belediyesi'nden Tarihî Bir Hizmet Ömer Ceyhun

B
ursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, başkan seçildikten sonra şehirde yıkılmış, yakılmış, harabeye dönmüş veya satılmış pek çok Osmanlı eserini restore ettirerek gün yüzüne çıkardı. Böylece tarihî Bursa şehrine tarihî bir hizmet yaptı.

Bilindiği gibi Osmanlı coğrafyasında en fazla tarihî mezarlık ve hazire İstanbul’da sonra Bursa’da bulunmaktadır.  Ne yazık ki, devrin hükümetleri tarafından 1930-1950 yıllarında cami, türbe ve tekkelerin yanında bulunan ecdad yadigârı hazirelerin (mezarlık) her biri birer sanat şaheseri olan mezar taşları büyük bir tahribata uğradı. Bazı hazirelerin arsaları dahi satıldı. 

Hazirelerden günümüze kadar gelebilen bütün mezar taşları Dr. Bedri Mermutlu ve Dr. Hasan Basri Öcalan tarafından teker teker, çok dikkatli bir şekilde incelenerek üzerindeki yazılar okundu, resimleri çekildi. Hazirede olduğu halde mezar taşları kaybolan kimselerin isimleri de kaydedildi. Hazirelerin bulunduğu mahallelerin haritaları da ilave edilerek büyük boy 620 sayfalık muhteşem bir eser hazırlandı. Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından basılan bu eserle, ecdada olan vefa borcu bir nebze yerine getirildi.

Aşağıda bu kitabın giriş kısmından bazı bölümlerin bir özetini okuyacaksınız." Editör

------------

Bursa’da 153 civarında hazire tespit edilmiş ise de ne yazık ki, bunların üçte birinden çoğu zamanımıza ulaşamadan yok olmuştur. Var olanların birçoğunda ise taşlar kırık veya çoğunlukla kayıptır. Bu çalışmada mevcut taşlar temizlendikten ve toprak altındakiler çıkarıldıktan sonra tek tek numaralandırılarak incelenmiştir.

1930'lu yıllarda mezarlık sahalarını park alanları haline getirme ve yeni hizmet binaları yapma teşebbüslerinin başlıca gerekçesi, eski mezarlık ve hazirelerin halk sağlığını tehdit eden çirkin mekânlar olduğu görüşüdür. Resmi ifadeyle, "gün geçtikçe daha ziyade tebarüz eden mecburiyetler dolayısıyla mezarlıklar daha uzak mesafelere kaldırılarak, şehir içindeki mevkileri daha mühim binalara tahsis olunmuştur".

Tarihî mezarları tahrip etmenin neticesinde, tarihî değeriyle birlikte her biri eşsiz birer sanat değeri taşıyan taşların yerine şekilsiz, zevksiz ve üslupsuz beton plakalar halindeki çirkinlikler getirmiştir. Yüzlerce yıldan beri tekâmül ederek gelen mezar taşı üslubu ve sanatı katledilmiştir. Bugünkü mezarlarımız için böyle bir sanat alanından söz bile edilemez.

Batıdaki heykel sanatının karşılığı olarak taşa ve mermere işlenen fonksiyonel estetik, tarihî mezar taşlarımızda yüz binlerce örneğiyle dünyanın belki de en zengin koleksiyonunu teşkil ederken bunları yok eden iradeden hiç kimse hesap bile sormamıştır. Tam tersine, o yıllarda, bu tahribattan rahatsızlık duyanlardan hesap sorulmuştur.

Eski mezarlık alanlarının çirkinliğinin hangi yeni güzellik unsuruyla değiştirildiğini görmek bir yana, yeni definler yapılmadıktan sonra hazirelerin sağlığı nasıl tehdit edeceği anlaşılabilecek bir gerekçe olmaktan uzaktır. Sonuçta eski mezar alanlarına alternatif olacak bir şehir estetiği elde edilemediği gibi, olan, ancak eski mezarlıklara ve onları süsleyen taşlara oldu.

Yok edilen mezarlıkların taşlan başka bir yerde kullanılmadığı durumlarda ise ya yeni açılan mezarlara kapak taşı yapılmış ve yahut üzerindeki yazılar tıraşlanarak tarihî taşlardan yeni mezar taşları yapılma cihetine gidilmiştir.

Tarihî mezar taşlarının sanat tarihî ve sosyal tarih bakımından taşıdığı değer, paha biçilmezdir. Tarih, ülke olarak önümüze böyle bir kaynak biriktirip koymuştur.

Süsleme sanatının muhtelif örnekleri taşa en iyi şekilde kazınmıştır. Hat sanatının ilginç örnekleri üzerinde çalışmak isteyenler için de mezar taşlarımız oldukça verimli kaynaklardır.

Şahıslar hakkında en doğru kayıtlar mezar taşlarında

Mezar taşları bir tür şahsi (CV - biyografi) örnekleridir. En kısa etiketle, Akbıyık Sultan Haziresindeki "Hazihi merkadü'l-merhum Mehmed Ağa ibn Ahmed, nevvera merkadeh, 1058" şeklindeki tanıtımların yanında, Ali Paşa Camii Haziresinde Necibe Hanım'a yahut Mevlevihane Haziresindeki Ali Baba'ya ait taşlarda olduğu gibi bazı mezar taşlarında kişinin tanıtılması konusunda oldukça fazla bilgi verilmektedir.

Aile ferdlerinin tespit edilebildiği bir hazire örneği Nakkaş Ali Haziresidir. Lâmii Çelebi'nin mensup olduğu bu köklü ailenin ferdlerinin defnedilmiş olduğu hazirede hâlâ taşlar mevcut olmakla birlikte epeyce bir kısmının da yok edildiğine şüphe yoktur. Hazirenin bakımsız ve perişan vaziyeti, mevcut taşların bile ancak tesadüfle orada kaldığını düşündürecek kadar ümit kırıcıdır.

Bursa'nın ilmiye sınıfına nesiller boyu eleman yetiştirmiş olan Nizamzadelerin Setâmi Ali Efendi Haziresindeki mezarları da benzer durumda bir aile mezarlığı özelliği göstermektedir.

Arabşâh ailesine mensup ferdlerin Kuzgunluk'taki mezarları sonradan yok olmakla birlikte, hiç olmasa bazı taşlarının Muradiye bahçesine ve Yeşil'deki Türk-İslâm Eserleri Müzesi'ne taşınarak korunduğu anlaşılmaktadır.

Korunan bu taşları yok olmaktan kurtaran şans, son derece ihtişamlı ve sanatlı taşlar olmalarıdır; daha mütevazı taşlar, kime ait olursa olsun, onlar kadar şanslı olmamıştır. Aile tarihîyle ilgili araştırmalar için, taşlarını koruyan mezarlıkların ve özellikle hazirelerin verimli çevreler olduğu söylenebilir.

Sanat ve Kültür Vesikası

Mezar taşı kitabelerinin İslam harfleriyle yazılmış olması uzun ifadelerin taşlarda yer almasını kolaylaştıran en önemli unsurdur. İslam harfleriyle yazılmış aynı miktarda bir ifadeyi aynı boyuttaki bir taşa Latin harfleriyle sığdırmak mümkün olmadığı gibi, estetik de değildir.

Hattatların ve taş hakkâklarının mezar taşları üzerinde bütün hünerleriyle çalıştıklarını görmek kabildir. Sanat değerinden dolayı duvarlara asılan hat tablolarından daha canlı levhalar mezar taşı kitabelerinde yüzlerle, binlerle örneğiyle her adımda karşımıza çıkabilmektedir.

Bu taşlar tarihî kıyafetlerimiz için vazgeçilmez en doğru örnekler olduğuna şüphe yoktur. Her devrin, her statünün, her mesleğin ve her mensubiyetin başlık kıyafeti taşlarda açıkça görülebilir.

Ayrıca plastik sanat eseri olarak mezar taşları, kendi devrine ait mezar taşları, dil, sembol, süsleme, yazı karakteri, boyut ve malzemeyi değiştirmeden, yenilemeden ve bozmadan yüzyıllar boyu korumuştur. Bu yönüyle mezar taşları çok sadık tarih ve sanat vesikaları olarak öne çıkmaktadır.

Türkiye’de Yapılan Bir Kısım Tahribat

Haziresinde iki binin üzerinde tarihî mezar taşı bulunan Beşiktaş'taki Yahya Efendi Dergâhı resmi makamlar tarafından 1940'lı yıllarda 3200 TL bedelle satılığa çıkarılmışken bu emsalsiz hazireyi benzer yerlerin akıbetine uğramaktan kurtaran, orayı satın alacak kimsenin çıkmaması olmuştur. Aksi takdirde Yahya Efendi haziresinin her biri bir sanat şaheseri olan taşları da herhalde ya bir taş ardiyesine gidecek veya mezarlığın yerinde yapılacak binanın temelinde ve ihata duvarında kullanılacaktı.

Benzer davranışlarla Türkiye'nin hemen her şehrinde karşılaşmak mümkündür. Edirne'de Kız Lisesinin bahçe duvarı bütünüyle, kırılıp parçalanmış mezar taşlarıyla yapılmıştır.

Tarihî mezarlıklarıyla tanınan Diyarbakır'da da benzer talihsizlikler yaşanmıştır.

Şehri çevreleyen tarihî surlarda yer alan kapılardan Dağkapısı ve Urfa Kapısının dışında bulunan geniş mezarlık alanları 1930'lu yılların ortalarında yok edildikten sonra buralardan elde edilen mezar taşları daha sonra yenilenen şehir kanalizasyonu inşaatında kullanılarak yok edilmiştir.

Diyarbakır surlarının dört yöne açılan dört kapısının dışı 1930'lu yıllara kadar tamamen mezarlık olduğu halde günümüzde bütün bu mezarlık varlığından geriye sadece 3-4 mezar taşı kalmıştır.

İzmir Çeşme'de kale altındaki tarihî mezarlık ortadan kaldırılırken sözde kurtarılan taşların bir kısmı halen kullanılan yeni mezarlığa yığınlar halinde atılmış, bir kısmı da mezarlıkta yol taşı olarak kullanılmıştır.

Bursa’daki  Tahribat

-Maksem'de Abdülmümin Dergâhı ve haziresinin,
-Hoca Taşkın Mescidi karşısındaki Bayezid Paşa Medresesi ve haziresinin,
-Karaağaç mahallesindeki Eyüp Efendi Dergâhı ve haziresinin,
-Hindîler Dergâhı ve haziresinin arsaları vakıflar tarafından satılmış;
-Ahmed Baba Dergâhı ve haziresinin yeri Vakıflar tarafından banka binası,
-Moralı Dergâhı ve haziresinin yeri Ticaret Lisesi binası,
-Ahmed Gazzî Dergâhı ve haziresinin yeri Süleyman Çelebi İlköğretim Okulu ve Lisesi,
-Kalenderhane haziresinin yeri Osman Gazi İlköğretim Okulunun bahçesi,
-Hoca İlyaszâde haziresinin yeri Hoca ilyas ilköğretim Okulunun bahçesi ve Öğretmenevi,
-Mevlevi Dergâhının yeri Belediyeye ait su deposu,
-Mısrî Dergâhı ve haziresinin yeri PTT binası,
-Ramazan Baba Dergâhı ve haziresinin yeri Işıklar Askeri Lisesi ek binası olarak hizmet vermeye başlamıştır.
-Elmalık Mescidi ve haziresinin yeri ile Kaygulu Dergâhı ve haziresinin yeri ise mesken olarak kullanılan örnekler arasındadır. 

Deveciler Mezarlığının 1945 yılında yok edilişinin tanıklarından biri olan Kâmil Kepecioğlu bu katliamın tasvirini şu çarpıcı cümleyle dile getirmektedir: "Çocuk bahçesi ve Sanat Okulu kazıları sırasında kat kat lahitler. kemikler, kafatasları, kırık kitabelerin yüz üstü hallerini gördüm".

Bursa'da Zeyniler Camii çevresinde teşekkül eden Zeyniler Mezarlığı, Bursa tarihçilerinin ifadesiyle, Londra'daki West Minister Kilisesinin mezarlığı gibi, XIV. yüzyıldan beri Bursa'nın seçkin bilgi, sanat, din ve kültür adamlarının gömüldüğü, örneği zor bulunabilen bir tarih müzesi olduğu halde, bu mezarlıkta bulunan 1400 mezar taşından geriye şimdi sadece bir harabe kalmıştır.

Mahallede yaşayan yaşlıların ifadelerine göre 1935 yılı civarında devlet görevlisi olduğu anlaşılan bir kişinin nezaretinde buradan kırk at arabası dolusu taş taşınarak götürülmüştür.

Kırk araba dolusu taşın nereye götürüldüğü hakkında bir kayıt elimizde olmamakla birlikte, en iyi niyetle, bu taşların müzede koruma altına alınmak üzere taşındığı düşünülebilir. Ancak müzedeki taş mevcudiyeti Zeyniler'den giden bu miktarı karşılamaktan uzak olduğu gibi, zaten tabii bir müze halindeki mezarlığın bozulmasında nasıl bir yarar gözetildiğini anlamak kolay değildir.

Taşların bir kısmı müzeye nakledilirken, müzeye nakledilenler dışındaki taşların kendi haline terk edilerek gözden çıkarıldığı anlaşılmaktadır; nitekim neticenin böyle olduğunu Zeynilerdeki perişanlık ispat etmektedir.