Hakikaten bu dönemde, bir buçuk asır boyunca paranın değeri değişmemiş, vergi miktarları ve fiyatlar sabit kalmıştır. Bugünkü şartlara bakarak inanılması güç bir durum. Bunun nasıl gerçekleştirildiğini anlamak için o devirlerin her yönüyle iyi incelenmesi lazımdır. Ancak şunu ifade etmek gerekir ki, o devrin yapısını ve mantalitesini iyi anlamak için İslam'ı iyi bilmek gerekir.
Her yükselen devlet gibi, Osmanlı Devleti'nin de mükemmel bir organizasyonu, sağlam kurumları ve İslami temellere dayalı adil bir yargı sistemi mevcuttu. Osmanlı Devleti'nin yapısı ve organizasyonu bir cümle ile şöyle ifade edilebilir: Devlet, siyasette ve askeriyede merkeziyetçi olup, iktisatta ve idarede adem-i merkeziyetçi idi. İktisadi hayatta, hukuki düzen itibariyle liberal ve ferdiyetçi bir tutum hakim olduğu halde, kurumlaşmış toplum düzeni dini ve içtimai muhtevalı gönüllü teşekküllerden kurulu üçüncü sektör itibariyle düzenleyici ve müdahaleci idi.
Seçkin Bir Kadro
Türk tarihinin bu muhteşem devrinde çok gelişmiş bir kültürel, sosyal ve iktisadi çevre içinde seçkin bir kadro yaşamıştır. Bunlardan bazıları:
Padişahlar: Yavuz Sultan Selim ve Muhteşem Kanunî Süleyman
Sadrazamlar: Sokollu Mehmet Paşa, İbrahim Paşa, Rüstem Paşa
Şeyhülislamlar: Zembilli Ali Efendi ve Ebussuud Efendi
Veliler: Yahya Efendi
Amiraller: Barbaros Hayrettin Paşa, Hızır Reis, Turgut Reis, Pîrî Reis,
Şair: Bakî
Mimarlar: Mimar Sinan, Mehmet Ağa, Ahmet Ağa, Süleyman Ağa, Mustafa Ağa, Davut Ağa, Hayrettin Ağa, Muslihiddin Ağa, Kara Şaban Ağa, Hüseyin Çavuş, Acem Alisi (Sultan Selim Camii'nin mimarı),
Hattatlar: Şeyh Hamdullah, Doğu Türklerinden Timur'un torunu hattat Baysungur Mirza, hattat Karahisarî Ahmet Şemseddin Efendi (Süleymaniye'nin yazılarını yazdı),
Tarihçiler: Hoca Saadettin Efendi (Tacü't-Tevarih), Taşlıcalı Yahya Bey, Nevaî, Vakkî, Ruhi-i Bağdadî, Sinan Paşa, İdris-i Bitlisî.
Mimar Sinan'ın meşhur eserlerinden olan Süleymaniye, Mihrimah Sultan, Rüstem Paşa, Topkapı'da Ahmet Paşa, Eyüp'te Zal Mahmut Paşa, Beşiktaş'ta Sinan Paşa camileri ile Sokollu ve Edirne Selimiye Camii bu devirde yapılmıştır.
16. asrın sonunda devletin yüzölçümü 20 milyon km2'yi bulmuştu. Dünyanın en büyük devleti idi. Üç kıtaya yayılmış olan Türk devletine Kuzey Sumatra (Açe), Doğu Türkistan (Kaşgar), Orta Afrika, Doğu Afrika (Mozambik), Habeşistan, Lehistan, Litvanya, Fas, Moritanya ve Volga boyları sınır olmuştur.
Nüfusu 35 milyon civarında idi. Dünya nüfusu 548 milyon olup, Hindistan (150), Çin (80)'den sonra 3. ülke idi. O dönemde İspanya (33), Almanya (18), Fransa (15), Japonya (14), Rusya (7), İngiltere (6),Venedik (6) milyondu. 1592'de Londra 550 bin, Paris 450 bin, Napoli 270 bin nüfusa sahipti.
16. asırda devlet gelişirken şehirleşme hareketleri de hızlanmış,
şehirler hızla büyümüştür. İstanbul'un nüfusu asrın başı ile sonu
arasında 400 binden 1.2 milyona çıkmıştır. Saraybosna'nın nüfusu 8
bin'den 80 bine ulaşmış, 92 mahalleli bir şehir olmuş ve Viyana ile boy
ölçüşür hale gelmiştir. Sadece 1571-1580 arasında 13 büyük şehrin nüfusu
%50 oranında
artmıştır.
Türk Dünyası
16. asır Osmanlı Devleti ile birlikte bütün Türk dünyasının gelişmiş, ilerlemiş olduğu bir çağdı. Karadeniz ve Hazar Denizi'nin kuzeyinde Doğu Avrupa ile İdil-Volga boyunda Altınorda Devleti 13-16. yüzyıllar arasında devam etmiş bir Türk devleti idi.
Hindistan'da Babür'ün kurduğu Türk Devleti Babür İmparatorluğu da 16. asırda en büyük yükseliş devrini yaşamış, 1494'de 11 yaşında Fergana tahtına çıkan Babür 1526'da Delhi'yi almış, 1528'den itibaren Hindistan'a hakim olmuştur. 1858 tarihine kadar bu devlet hüküm sürmüştür.
5. Padişah Şah Cihan'ın Agra'da yaptırdığı meşhur Taç Mahal'i Mimar Sinan'ın öğrencilerinden olan İstanbullu Mehmet İsa Efendi yapmıştı (1636-1658 arasında 22 yılda yapılmıştı).
Kanuni’nin Türk Dünyasını Birleştirme Projesi
Kanunî Sultan Süleyman, Don-Volga-İdil nehirlerinin birbirine 50 km. yaklaştığı yerde bir kanal açarak Karadenizle Hazar Denizini birleştirmek istemişti. Böylece Karadeniz'de, Azak Denizi'nden Don nehrine girecek olan Osmanlı gemileri, Volga-İdil nehri yoluyla Hazar Denizi'ne inebilecekti. Kanal tamamlanınca 950 km. tutan Azak-Astırhan nehir yolu açılacaktı.
Bu kanalla Türkiye-Türkistan, İstanbul ile Bakü su yoluyla birbirine bağlanmış olacaktı. Siyasi ve askeri bakımdan olduğu kadar iktisadi bakımdan da çok önemli bir proje idi. Kanunî sağlığında iken bu siyasetini gerçekleştiremedi. Fakat yerine geçen II. Selim projeyi benimsedi ve Kanunî'nin ölümünden 3 yıl sonra teşebbüse girişti. 1569'da donanma Kasım Paşa yönetiminde sefere çıktı, fakat başarılı olunamadı ve proje kaldı (Ruslar bu projeyi ancak 1952 yılında gerçekleştirebildiler).
Bütün diğer Türk devletleri gibi Osmanlı Devleti de teşkilat ve fonksiyon olarak en mükemmel devrini yaşıyordu. Organizasyon fevkalade gelişmişti. Esasen organizasyonda başarılı olamayan bir devletin cihan devleti olması mümkün değildir. Bilhassa I. Süleyman'a Kanunî adını verdiren düzenlemeler toplumun bütün hukuki, sosyal, kültürel ve iktisadi veçhelerini ihtiva ediyordu.