“Sultan Abdülhamid Han, İttihatçılar tarafından tahtan
indirildikten sonra sürgüne gönderildiği Selanik’de muhafız subayına
anlattığı hastalığı ile ilgili bir hususu aşağıda sunuyoruz.” Editör
B
en şimdi, beş vakit namazdan sonra “Kazayı hâcet” duasını okuyorum. Bu duanın vaktiyle de çok faydasını gördüm. Bu bana Süleymaniyeli Şeyh Ahmet Efendi isminde bir zatın yadigârıdır. Ne vakit başım sıkışsa okurum. Bakınız, size bu duanın menkıbesini anlatayım da, şaşınız. Bir tarihte arkamda çıban çıktı. Bunu bütün doktorlar muayene ettiler, nihayet:
– Şir’i pençedir (aslan pençesidir). Yarmak icap ediyor, dediler.
Ben, yardırmak taraftarı değilim. Tedavi ile geçiştirmek istiyorum. O esnada Doktor İsmet Paşa’yı tanıdım. İsmet Paşa da baktı.
– Bir lâpa tertip edeceğim eğer onunla delinirse, ne âlâ, delinmezse ameliyat zaruridir, dedi. Fena halde müteessir oldum.
– Hele şu lâpayı da koyalım da, Allah kerimdir, dedim.
Gece lâpayı yaptılar, arkama koydular. Doktorlar da yanımdaki odada toplandılar. Neticeyi beklemeye başladılar. Eğer çıban sabaha kadar delinmezse ertesi günü mecburi ameliyat olacağım. Bir taraftan da can acısı, diğer taraftan ameliyat endişesiyle neticeyi düşünürken, Feraşet Vekili Esat Efendi’nin geldiğini ve ziyafet arzusunda bulunduğunu söylediler:
– Her şeyde bir hayır vardır. Buyursun, dedim.
Geldi, oturdu. Teselli hatırda bulundu. Biraz ıstırabımı unutur gibi oldum. Tam o sıra da bir mektup getirdiler.
– Açınız bakalım, nedir, dedim.
Mektubu açtılar. Süleymaniyeli Şeyh Ahmet imzalı Arapça bir mektup. Mektubu Esat Efendi’ye verdim.
– Okuyacağım, halim yok, siz okuyunuz, dedim.
Esat Efendi mektubu okumaya başladı. Mektup, Evlât, diye başlıyor. Leffen (beraberinde sarılı olarak) gönderdiği “Kazayı Hâcet” duasını her gün ve bahusus (özellikle) başım sıkıldıkça okumamı tavsiye ediyor. Dua, uzun. Tam, dört sayfa, bunu elime alıp ta okumama imkân yok.
– Efendi! Siz okuyunuz da, ben de okuduklarını tekrar edeyim, dedim.
Esat Efendi okumaya başladı. Ben de ona refakat ettim. Daha dua bitmeden uyuya kalmışım. Bir müddet sonra, arkamdan sıcak sıcak bir şeyin aktığını hissederek uyandım. Bir de, ne bakayım? Hey, kadiri Huda. O müthiş çıban delinmiş akıyor. Hemen:
– Doktorlara haber verin, dedim.
Doktorlar geldiler, yarayı muayene ettiler.
– Geçmiş olsun efendim. Çıban açılmış. Artık ameliyata hacet kalmadı, dediler.
Pansuman yaptılar. Temizlediler. İşte o günden beri ne zaman bir şeye sıkılsam bu duayı okurum, dedi.