3
4. Osmanlı Padişahı Sultan II. Abdülhamid Hân’ın kızı Ayşe Osmanoğlu hatıralarında, Yıldız Sarayında sultanların okumaya başlama merasimlerini şöyle dile getiriyor:
Sultanların Okumaya Başlama Merasimi
Artık okuma çağımız gelmiş, annem bunu babama arzetmişti. Doğduğum Küçük Mabeyn Dairesi’nde bu defa da bir okuma odamız ayrılacaktı. Benden üç ay büyük olan hemşirem Şadiye Sultan’la beraber sabahları oraya gidip bize tahsis edilen hocalardan ders alacaktık. Biz gitmeden önce sarayın hademeleri, dairenin büyük salonuna kırmızı kadife minderler ve rahleler koyacaklardı.
Rahlelerin üzerinde divitli, rıhdanlıklı porselen yazı takımlarımız, kamış kalemlerimiz duracaktı. Hocalarımız Sırkâtibi Hasib Efendi ile Hususî şifre Kâtibi Kâmil Efendi idi. Hasib efendi Kur’ân-ı Kerim, Arabî, Farisî; Kâmil Efendî de Türkçe yazı ve kıraat, kavâid-i Osmânî, hesap, tarih ve coğrafya derslerini verecekti. Sevincimize son yoktu. Annem mektep çantamı hazırlamıştı. Fevkalâde güzel mor kadife üzerine gümüş işlenmiş bir çanta içine kıymetli yaldızlar içinde bir elfbe cüzü, altın ve uçları elmaslı hilâller konmuştu. Mor rengi çok sevdiğim için çantamı bur renkte hazırlamışlardı.
Mevlid Ayı’nın (Rebiülevvel) birinci Perşembe günü seçildi. İlk Besmele-i Şerîf’i çekmek üzere lalarımıza teslim edilerek mektebimize gidiyorduk. Bütün saray halkı Harem Kapısı’nın önünde bizi uğurluyorlardı, “Allah zihin açıklığı versin” diyorlardı. Selâmlık tarafında ağalar ve emektar bendegân da aynı duaları tekrar ediyorlardı.
Mektebe gitmeden önce annem beni karşısına almış, hocalarımıza itaat edeceğimizi, sözlerini dinleyip çalışacağımızı, hoca hakkının ana ve baba hakkından büyük olduğunu birçok misallerle anlatmış, epeyce öğütler vermişti.
Hocalarımız bizi bekliyorlardı. Onları hürmetkârane selâmladık. Rahlelerimizin önüne oturup Besmele-i Şerîf’i çektik. Birkaç harf okuduk. Yazı hocamız da bir iki harf yazdırdı. O günkü dersimiz bitmişti. Lâkin biz allâme-i cihan olduğumuzu zannetmiştik. Hocalarımıza çok iyi çalışacağımızı va’dederek doğruca babamın dairesine gitmiştik.
Babamızın huzuruna girme usullerine alışıktık. Bu sırada babam Harem’deki büyük salonda bulunuyordu. Onu daima meşgul görürdük. Ya kâğıt okur, yahut birisiyle görüşürdü. Bu hâl bizim için tabii idi. Annem de orada bulunuyordu. Mektebe gidip okumuş olduğumuzu söylemek, Efendimizin elini öpmek istediğimizi bildirdik. Annem:
- “Efendiciğim! Sultanlar geldiler. İlk derslerini almışlar, Efendimizin elini öpmek istiyorlar,” dedi. Babam:
- “Gelsinler” emrini verince Şadiye Sultan önde, ben arkada, ellerimizi kavuşturarak girdik. Doğruca bir temennâ ederek elini öptük. Çenelerimizden okşayarak kendine çekti. Alınlarımızdan öptü;
- “Bugün okudunuz öyle mi? İnşallah iyi çalışırsınız, göreyim sizi” dedi. Biz de,
- “Evet Efendimiz, çalıştık” dedik. Güldü,
- “Pekâlâ. Aferin. İşte böyle olmalı” dedi.
Annem bize “durmayınız” işaretini vermişti. Arka arka çekilerek temennâ ettik. Sevinçle dışarı koştuk.
Kaynak: Babam Sultan Abdülhamid – Ayşe Osmanoğlu