İ
kinci Abdülhamid dönemi uzmanlarından Prof. Dr. Vahdettin Engin’in “Kurtlar Sofrasındaki Osmanlı” isimli kitabında anlatılan bir olay var.
Padişah, ABD Elçisi Terel’i kabul edip Ermeni meselesinde bakış açısını anlatıyor:
Görüşmeye ilişkin olarak Terel, “İçinde bulunduğumuz 1897 Mart’ının 19. günü selamlık törenini seyretmek üzere Yıldız Sarayı’na gittim. Törenden sonra padişahın huzurunda iki saat kadar kaldım ve iltifatlarına mahzar oldum. Padişah hazretleri Osmanlı Devleti’nde Ermeni milletinin mahzar olduğu iyi muameleler konusunda pek çok şeyler söyledi. Bu söylediklerinin Amerikan kamuoyunca da bilinmesini arzu ettiklerini ifade etti.
Sultan Abdülhamit, görüşmemiz sırasında, Ermeni ayaklanması denilen olaylar sırasında yaptığı icraat hakkında İngiliz Milletvekili Sir Simith Barten’in gerçeklere uygun bir ifade kullanmasından gayet memnun olduğunu belirtti. Daha sonra, ‘Hakikatleri Amerikan kamuoyuna sizin bildireceğinizi umarım’ dedi ve Ermeniler hakkında bazı bilgiler verdi.
Zat-ı şahaneleri bunları anlattıktan sonra, Ermeniler’in başına gelenlerin Hristiyan olmalarından kaynaklanmadığını söyledi. Bunu ispat için, gerek atalarının gerekse kendisinin Ermeniler’e iyi davrandıklarını, onlara tam olarak güvendiklerini ifade etti ve sözlerine şöyle devam etti:
Babam Sultan Abdülmecid Han Hazretleri Baruthane Nezareti’ni Dadyan isimli bir Ermeni’ye emanet etmişti. Öyle ki, kötü barut imal edip de Osmanlı askerine zarar vermek Dadyan’ın elinde idi. Buna rağmen bu kişiye güvenildi ve Dadyan da bu suretle pek çok servet edindi. Oğulyan, Agop, Gümüşgerdan, Balyan ailesi hep Osmanlı’ya hizmet ederek zengin oldular.
Şu anda şahsi hazinemi yöneten Portakalyan Efendi de Ermeni olup bütün emlâkım onun idaresindedir. Benim rıza göstermem suretiyle birçok Ermeni’yi hizmetinde istihdam ediyor. Bunların isimlerini ve aldıkları maaşları gösteren bir listenin size verilmesini emredeceğim.
Ermeniler, Osmanlı hanedanı tarafından bunca lütuf gördükleri, kendilerine ihsanlarda bulunulduğu ve bu şekilde bol miktarda mal, mülk ve servet edindikleri halde, memleketimi harap etmek maksadıyla fesat komiteleri kurup ve nankörlük ettiler. İsyan hareketlerini zengin Ermeniler destekledi…
Anadolu’nun fethi sırasında Moğollar’la İranlılar’ın saldırılarına maruz kalan Ermeniler toplu halde Osmanlı ülkesine hicret ederek Osmanlı sultanlarının himayelerine girdiler.
Ermeniler, Osmanlı sultanlarınca şefkatle karşılandı ve kendilerine gerekli müsamaha gösterildi.
Can ve mallarının muhafazası hususunda her şey yapıldı. Osmanlı sultanlarının sefere çıktıkları ve fetihle meşgul oldukları zamanlarda ticaret işleri Hıristiyanlar’a özellikle de Ermeniler’e kaldı.
Müslümanlar, Allah’ı tek yaratıcı olarak tanıyan her türlü dinin mensubuna ilişmedikleri için Hristiyanlar’ın dinlerine de karışılmadı. İşte bu suretle Ermeniler mal, mülk ve servet biriktirme imkânı buldular. 400 seneden beri de Osmanlı idaresinden memnun bir şekilde yaşıyorlar.
Osmanlı ülkesinde sarraflık ve iltizam işleri hep Ermeniler tarafından yürütülüyor. Ermeniler bu süre içinde dinlerini muhafaza edebildiler, asırlardan beri eski kilise ve manastırlarda serbestçe dini ayinlerini yerine getirdiler, lüzum gördükçe yeni kiliseler açtılar. Ermeni patriklerinin her türlü şikâyetlerine hükümetler hep kulak verip, mezhepleri de her zaman himayeye mahzar oldu.”