H
abeşistan (Etiyopya) nüfusunun 1/3’ünü Müslümanlar oluştururken Eritre’nin yaklaşık %70’i Müslümandır. Eritre önceleri bir İtalyan sömürgesi iken, daha sonra Etiyopya’nın kuzeydoğusunda yer alan bir eyalet, 1993 yılında da bağımsızlığını elde eden bir devlet olmuştur. Eritre’de Osmanlı Devleti’nin eyalet merkezi Musavva şehriydi, fakat Beylerbeyi bazen Sevâkin’de otururdu.
Asırlardan beri Türklerin yerleşim yerlerinden biri olan Sevâkin’de 18. asra girerken 3 cami bulunuyordu. Musavva ile birlikte Türkçe konuşan nüfusun iskân yerlerinden olan bu şehirlerde, çoğu yerli kadınlarla evlenmiş, Mağrip Ocakları’nda olduğu gibi (Kuloğulları) melez Türkler dünyaya gelmiştir.
Sultan II. Abdülhamit, “İslâm Birliği” politikası doğrultusunda bölgeyle özel olarak ilgilenmiş ve 1896 yılında padişah yâverlerinden Sadık el-Müeyyed Paşa, beraberinde padişahın fahri yâverlerinden Binbaşı Talip Bey ve Tüfenkçi Bölüğü Çavuşlarından Yasin Efendi ile Habeşistan’a gönderilmiştir.
Sadık el-Müeyyed Paşa –ki merkeze bildirmiş olduğu bilgileri daha sonra “Habeş Seyahatnâmesi” başlığıyla İstanbul’da bir kitap olarak basmıştır- Habeşistan’da iken orada çeşitli vesilelerle bulunan Anadolulu bir Müslüman cemaatin mevcudiyetini görmüş ve bunlar için camiler inşâsı hususunda Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’na yazılar yazmıştır. Sultan II. Abdülhamit’in de tasdikiyle Habeşistan’da, başkentte bir büyük cami inşası ile harap bulunan eserlerin tamirleri için vakıflardan bir miktar para gönderilmesi 1905’te Bakanlar Kurulu kararıyla uygun görülmüştür.
Daha sonra bölgeye birçok uzman diplomat gönderildi. Bunlardan bir tanesi Tercüme Odası Müdürlerinden Ahmet Mazhar Bey’dir ki, Mazhar Bey Harar’da Başkonsolos olarak görev yaparken Afrika’nın bu köşesine ilgi duyan sömürgeci devletlerin takip ettikleri siyasete karşılık Osmanlı Devleti’nin ne şekilde davranması ve nasıl bir siyaset uygulaması lâzım geldiğini tespit etmiş ve bunu 1 Kasım 1913 tarihinde bir rapor halinde yazmıştır.
Mazhar Bey, bu konudaki teferruatlı görüşlerini de içeren bilgileri daha sonra “Habeşistan ve Siyaset-i Osmaniye” başlıklı bir kitap halinde neşretmiştir. Bu kitapta, Fransızların bölgeye yerleşmek için Kızıldeniz kıyısında bir küçük kasaba meydana getirdiklerine dikkati çekmektedir. Mazhar Bey’in sözünü ettiği kasabadan bugün Fransız etkisinde kalan Müslüman Cibuti Devleti ortaya çıkmıştır.
Mazhar Bey, Habeş devlet idarecileri arasında İslâmiyet’e yakın olanları birer birer incelemekte ve daha önce Sadık el-Müeyyed Paşa’nın raporlarında belirttiği görüşlerini yeni bilgilerle zenginleştirmektedir.
Bu arada Lic Yasu isimli bir prensten bahsedilmekte ve onun desteklenerek Habeş devletinin başına geçirilmesi için Osmanlıların yardımı talep edilmektedir. Mazhar Bey, bu Lic Yasu’yu özel olarak marke etmiş ve o da Mazhar Bey’in sayesinde İslamiyet’e gittikçe ısınarak camiye gitmeye başlamış, hatta Habeş bayrağında bulunan ve haç taşıyan arslan yerine, yeşil bir zemin üzerine “Lâ ilahe illallah” ile bir hilâl şekli nakşedilmiş bayrağı Habeş bayrağı olarak kaul etmiştir. Bu bayraklardan bir tanesini de Osmanlı Başkonsolosu’na hediye etmiştir. Lic Yasu daha da ileri giderek, Addis Ababa’da, yani başkentte kendi sarayı karşısında hükûmete ait bir binayı parasız olarak Osmanlı diplomatlarına tahsis etmişti.