B
undan 127 sene önce (kuruluş tarihi: 02-03 Haziran 1889) “İttihad-ı Osmanî” adıyla birkaç askeri tıbbiye öğrencisi tarafından kurulan İttihad ve Terakki Cemiyeti, basın-yayına aşırı önem veriyor. Bu kanalla “algı operasyonları” gerçekleştiriyor.
Parti yayın organlarıyla dış destekli yayın organları tarafından sürekli olarak şunlar tekrarlanıyor...
Sultan Abdülhamid kötüdür!..
Sultan Abdülhamid diktatördür!..
Sultan Abdülhamid hırsızdır!..
Sultan Abdülhamid ürkek ve korkaktır!..
Sultan Abdülhamid vefasızdır!..
Sultan Abdülhamid cimridir!..
Sultan Abdülhamid kavgacıdır! (Onun yüzünden bütün dünya, Osmanlı Devleti’ne düşman olmuştur)...
Böylece, “O gitmeden hiçbir şey düzelmez” düşüncesini topluma hâkim kılmaya çalışıyorlar. Çünkü toplum, Padişah’ı seviyor. Ekonomik durum ise hiç kötü değildir. Özellikle eğitim, sağlık ve ulaşım alanlarında çağ atlanıyor (neye benziyor?).
Selânik’te çıkan İttihat ve Terakki, Hürriyet, Rumeli ve İstanbul’da yayınlanan Tanin, Şûrâ-yı Ümmet gibi cemiyetin sözcülüğünü yapan gazeteler başta olmak üzere, Tasvîr-i Efkâr, Tercümân-ı Hakîkat, İstiklâl, Hak, Hâdisât, Vakit, Kalem, Karagöz, Şûrâ-yı Ümmet, Türk Yurdu, İslâm Mecmûası, Yeni Mecmûa gibi yandaş gazete ve dergiler Sultan II. Abdülhamid’i iftira yağmuruna tutuyor. Yasalarla belirlenmiş cezalara çarptırıldıklarında ise “Matbuata (medya diyelim) baskı var!” diye ortalığı ayağa kaldırıyorlar (peki, bu neye benziyor?)...
Garip, ama İngiltere ve Fransa başta olmak üzere, Avrupa hükümetleri ile medyasından da büyük destek görüyorlar.
Zaten Cemiyet, Fransız mason locaları tarafından finanse ediliyor.
Kısacası, İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin özünü oluşturan “ihtilâlcilik”dünya masonluğunun kontrolünde bulunan medyadan çok büyük destek görüyor. Diyebiliriz ki, Osmanlı üstüne hesap yapan dış güçlerin gözdesi haline geliyor.
Bu sayede 1908 seçimlerinde iktidar oluyor. İktidar olur olmaz da dış yardımlarla 31 Mart Olayı’nı tezgâhlayıp Sultan II. Abdümhamid’i tahttan indiriyor (27 Nisan 1909).
Ama hiçbir şey düzelmiyor. Tam tersine her şey karmakarışık hale geliyor. Ne de olsa iktidar olmak muhalefet yapmak kadar kolay değildir: Çabucak tökezliyorlar.
Baskılar, baskınlar ve fail-i meçhul cinayetler arasında yıllar geçiyor. Ekonomik dengeler altüst oluyor. Yatırım hamleleri duruyor. Onlara“himaye” sözü veren Avrupalı büyükler, Sultan Abdülhamid sonrasında himayelerini çekiyorlar ve dımdızlak ortada bırakıyorlar.
Birinci Dünya Savaşı yaklaşırken, İttihad ve Terakki iktidarı için bütün çareler tükenmiş, eski dostları İngiltere ve Fransa sırt çevirdiği için, Almanya saflarında savaşa girme dışında alternatif kalmamıştır. Ama Birinci Dünya Savaşı, sadece Osmanlı İmparatorluğu’nun değil, İttihad ve Terakki’nin de sonunu getirecektir. Önder isimler memleketi terk etmek zorunda kalıyorlar.
Açıkçası, üç kıtaya yayılmış altı yüz senelik koca Osmanlı Devleti, İttihad ve Terakki’nin iktidarı döneminde çöküyor...
En az iki milyon vatan evlâdı, cephelerde şehit oluyor. Beş milyon kilometre kare olarak devraldıkları memleket coğrafyası, birkaç yüz bin kilometrekareye düşüyor.
“Abdülhamid giderse vatan kurtulur” tezi, hem onlara, hem millete pahalıya patlıyor. İttihadcılar, Avrupa’ya güvenmenin ne anlama geldiğini sonunda anlıyorlar, ama iş işten geçiyor.
Siyasi tarihimizin ilk siyasi partisi olan İttihad ve Terakki’nin son kongresi, Birinci Dünyâ Savaşı sonrasında, 14 Kasım 1918’de gerçekleşiyor. Bu kongrede parti kendini feshederek, tarihe karışıyor.