Ç

anakkale, düşman taarruzunun en nihaî derecesini bulduğu günlerde o zamanki hükümet, ne olur ne olmaz, payitahtı Anadolu içerilerinde başka bir yere nakletmeyi düşündü.
Eskişehir’e, Konya’ya memurlar gönderildi. Devletin bir kısım evrakı oralarda peylenen evlere taşındı. Padişah için de Konya’da Mevlevihane binası elaltından hazırlandı. Vükelâya eşraf konakları tahsis edildi. İlk işarette, devlet erkânından mürekkep bir muhacir kafilesi yollara dökülecekti. Harbe Anadolu’da devam etmek kararı verilmişti.
Bu arada hükümetçe nazik telâkki edilen bir mesele daha vardı. Hâkanı sabık Abdülhamid ne olacaktı? Hal’i ni müteakip Selânik’e sevkedilen Sultan, Balkan Harbi’nin aldığı tehlikeli şekil üzerine Alman maiyet gemisi ile İstanbul’a getirilmiş ve Beylerbeyi Sarayı’nda oturtulmuştu. Şimdi buradan da alınarak Anadolu içlerine nakli lâzım geliyordu.
Bu iş zannolunduğu gibi kolay değildi. Abdülhamid Han tahtan indirilmiş olmasına rağmen celâletinden, gururundan bir şey kaybetmemişti. İttihatçılar ondan çekiniyorlardı. Diğer taraftan, Padişah Beşinci Mehmet de biraderinin kat’iyyen incitilmemesini istiyordu.
Sultan Reşat son derece terbiyeli, iyi ahlâklı, büyüklerine saygı, küçüklerine şefkat gösteren zerre kadar kin tutmayan, efendi bir adamdı.
Hükümet bütün bunları hesaba katarak Beylerbeyi’nden Anadolu’ya göç işini emirle ve zorla değil, fakat Abdülhamid Han’ı ikna ve kendisinden rica suretiyle halletmeyi muvafık görmüştü.
O günlerde Dahiliye Nazırı Talât, Başmabeyinci Tevfik Beylerle Darüssaade ağası Fahreddin Ağa ve Dolmabahçe Sarayı’nda aynı gün nöbetçi bulunan Divani Hümayun teşrifat memurlarından Ercüment Ekrem Bey’i heyet halinde Beylerbeyi’ne göndermek kararı verildi.
Ziyaret esnasında Başmabeyinci evvela Sultan Reşatın selâmını tebliğ etti ve sözü Dahiliye Nazırına bıraktı. Talât Bey uzun uzun ve pek hürmetkâr bir ifade ile önce vaziyeti anlattı ve sözü döndürüp dolaştırarak asıl ziyaretinin sebebine intikal ettirdi ve hulâsaten şöyle dedi:
– Âcil bir tehlike arzetmemekle beraber vaziyet çok ciddidir. Düşman karadan ve denizden Çanakkale’yi zorluyor şiddetli müdafaaya rağmen hüdanekerde Boğaz’ı geçecek olursa Padişah, hükümet ve hanedanı saltanat esarete düşerek elim bir müsaleha mecbur olmamak için gerek zatı şahane ve gerek meclis ve hükümet Anadolu’ya geçip harbe orada devama karar vermiştir. Hattâ zatı şahane için Konya’da Çelebi Efendi’nin konağı tahliye olunmuştur. Korkulan vaziyet maazallah hâdis oluverirse, zatı hümayunlarının hangi şehirde ikâmet buyurmak isteyeceklerini birader-i şahanelerin tarafından öğrenmeye memur edildik. Emir ve iradelerine muntazırız.
Hâkanı sabık, Dahiliye Nazırını sonuna kadar soğukkanlılıkla dinledi. O susunca keskin nazarlarını hepimizin üzerinde ayrı ayrı gezdirdikten sonra dedi ki:
– Şevketli biraderimin hâkipâyi şâhânelerine arzı ubudiyet ederim. Endişeleri tamamiyle gayri varittir. Eğer dokunulmamış ise, Çanakkaleyi ben zamanında fevkalâde tahkim eylemiştim. Oradan hiçbir donanmanın geçmesi kabil değildir. Boğaziçi de öyle, Amma farzı muhal olarak, öyle bir felâket başa geldiği takdirde hâkanın yapacağı şey tâcını, tahtını, tebaasını terk ile züllü firarı irtikâp değil, eyvânı payitahtımın taşları altında şan ve şerefle terki can etmektir. Hazreti Fâtih bu beldeyi küffar elinden fethettiği zaman Bizans İmparatoru Konstatin kaçmayıp, harp ede ede, yıkılan kalelerin altına can vermek celâdetini göstermişti. Biz, Fâtih’in ahvadı Konstantin’den aşağı kalamayız. Zatı şahaneye böylece arzedin. Müsterih olsunlar ve irâdei ezeliyeye rıza göstersinler. Şuradan şuraya kımıldamasınlar. Düşman buraya giremez. Bana gelince, ben artık bir yere gitmem. Yegâne arzum burada ölmektir. Biraderimden ve hükümeti seniyyeden bu arzuma uyulmasını istida ederim.
Sultan Abdülhamid Han hakkında verilmiş bir takım hükümleri tarih değiştirecektir!
Kaynak: Tarih Hazinesi