B
ugün tarihe geçecek en iğrenç soykırımlardan biri yaşanıyor. Myanmar yani Arakanlı Müslüman kardeşlerimiz kan ağlıyor. Son iki yüz yılımızın tarihi incelense, bugün yaşadıkları yerleri ve varlıklarını dahi unuttuğumuz o güzel insanların, dedelerimizin derdiyle nasıl dertlendiklerini zor zamanımızda imdadımıza yetişmek için neler yaptıklarını göreceğiz. Heyhat tabii ki görmek isteyenlere. Bir de görmemek ve hatta göstermemek için çırpınanlar var.
Osmanlı Devleti’nin sıkıntılarla boğuştuğu 19. asırda Asya Müslümanları, Madagaskar’dan Myanmar’a kadar her tarafta halifeyle irtibatta idiler. 1870 yılında Myanmar’daki Ava Sultanlığı ilişkileri geliştirmek için Osmanlı Devleti’ne mektup göndermişti.
II. Abdülhamid Han döneminde Müslümanların halifesi bu bölge Müslümanlarının dilinden düşmez olmuştu. Hicaz demir yoluna yardım edenler arasında Myanmarlı Müslümanlar da vardı.
O dönemde Myanmar’ın adı Birmanya (Burma) idi. Müslümanlar topladıkları yardımları konsolosluk ve bankalar aracılığıyla Türkiye’ye gönderdiler. Bölgenin kanaat önderlerinden İbrahim Ali Molla, Abdurrahman ve Cemal efendiler topladıkları binlerce İngiliz lirasını Rangoon’daki fahri Osmanlı şehbenderliğine teslim etmişlerdi. Yine Birmanya’nın önemli şehirlerinden Mandalay ve Moulmein şehrindeki Müslümanlar da yardıma katıldılar.
Bilhassa Myanmar’dan gelen yardımlar Halife-i Müslimin II. Abdülhamid Han’ı çok duygulandırmıştı. Kendilerine Hicaz demir yolu madalyaları göndererek teşekkür etti.
1911’de İtalyanların Libya’yı işgali ve 1912’de Balkan Savaşları sırasında Hindistan, Çin, Singapur ve Myanmar’daki Müslümanlardan maddi yardımlar gelmeye devam etti. Ayrıca sağlık ekipleri de teşkil edilerek Türkiye’ye gönderilmişti.
Arakanlı Müslümanlar gariptiler, fakirdiler, azdılar. Fakat ne fakir olduklarına baktılar ne de az oldukları için hayıflandılar. Acımızı ta gönülden hissediyorlardı. Tek düşünceleri vardı. Osmanlı-İslam Devleti’nin ve Müslümanların yanında olmak. Sadece bunu yerine getirdiler. Ne gönderebilirlerse gönderip yanımızda olmaya çalıştılar.