4
yıldan bu yana tamiri devam etmekte olan Hamidiye Camiî Şerifi yenilenmiş olarak 4 Ağustos 2017 Cum'a günü Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından yeniden ibadete açıldı....
"Yıldız Camiî" olarak da bilinen Hamidiye Camiî'nin temeli, Sultan Abdülhamid Han'ın irade-i şâhânesiyle 28 Muharrem 1299/20 Aralık 1881'de atılmıştı. İnşâı 4 yıl sürdü. Mimarı, Rum teb'adan Nikolaidis Jelpulyo kalfa'dır. Mimarın, Ermeni teb'adan Sarkis Balyan olduğuna dair malûmat yanlıştır
Eser, 16.890 altın liraya mal olmuştur. Neo-Gotik üsluptadır. Padişah, minberin Bursa Ulu Camiî minberinin benzeri olarak ahşap olmasını irade ettiği hâlde nedense mermer yapılmıştır. Hünkâr Mahfili'nin sedir ağacından mâmul, kafesleri , Sultan'ın elinden çıkmadır. Kubbe'de Besmele-i Şerîfe ile Necm (Yıldız) Sûresi'nin ilk 3 âyet-i kerîmesi yazılıdır. Kuşakta ise Mülk Sure-i Şerîfesi yer alır. Yapma Kûfî tarzındaki bu hatları, gazeteci Ebû'z Ziya Tevfik yazmıştır. Celî Sülüs yazılar ise hattat Abdülfettah Efendi'ye aittir.
Görüldüğü gibi burada birçok kültürlülük örneği ortaya konmuştur: Mimar, bir Osmanlı Rum'udur. Tarz, batıdan gelen yeni gotik'tir. Hattatlardan biri, gazetecidir. Padişah'ın kendisi bir marangoz ustası olarak çalışanlar arasında yer almaktadır.
Diğer bahis ise birçok çalışmada görüldüğü gibi, tarihî eserlerde tamir sürelerinin inşa sürelerinden uzun sürmesidir. Bu defa en azından eşit olmuştur. Üçüncü bir netice daha var:
-Acaba; o günkü gazeteciler mi daha donanımlıymış bugünküler mi daha donanımlı?
Sultan Abdülmecîd ve oğlu Sultan Abdülhamîd zamanında yapılan mimari eserler üslup olarak aynıdır. Başkasında da aynı duygular uyanmış mıdır bilmiyoruz ama biz, "Haydarpaşa Lisesi" diye bilinen Mekteb-i Tıbbıyeî Şâhaneyi hep Tâc Mahal'e benzettik. Aynı şekilde Hamidiye Camiîni de Babür Hind Mimariîne benzettik ve benzetmekteyiz. Neo-Gotik, bir Avrupa tarzı olabilir. Ancak, unutulmasın ki o Avrupa, Hindistan'dan sadece baharat getirmedi. 4 asır devam eden muhteşem Babür İslâm Türk İmparatorluğu da Endülüs Emevi devletleri ve Osmanlı İmparatorluğu gibi Avrupa'yı mutlaka ve derinden etkilemiştir...
Bu inşaatla birlikte biz, Hamidiye Camiînin ikinci tamirine şahit olmuş olduk. '90'larda uzun zaman devam eden lalettayin bir tamir daha vardır. O tamir, mâbed için şanssızlıkla bitti.
Bu camiîn duvarlarında seyrine doyum olmayan hat levhaları asılıydı. Hatlar ayrı güzel, birçoğu tâclı çerçeveleri ayrı güzeldi. O hatları bir kere daha görmek, Sultan Abdülhamid Han'a bir kere daha dua etmek için her fırsatta yolumuzu Yıldız Camiîne düşürürdük. Her defasında eseri ilk defa görmüş gibi büyük haz duyar ve Ermeni teröristlerin Sultan'a suikastini Sultan o ân sanki merdiven sahanlığındaymış gibi sancıyla yaşardık. Yalnızca bunları yaşamazdık. O kanlı suikastte çok sayıda insan ölüp at telef olmasına rağmen Sultan bertaraf edilemediği için edebiyat derslerinde büyük şair diye gösterilen Tevfik Fikret adlı cücenin Ermeni teröriste dizdiği methiye ihanetini de kederle hatırlardık. Bir gün gittik ki o muhteşem hatlar, câmi duvarlarında yok. Âdeta donakaldık. Mâbed, sanki ruhundan soyulmuştu. İmam Efendiye sorduk. "Tamir var; depoya kaldırıldı" dedi.
Gelin görün ki aylar, yıllar geçtiği ve hatta tamir bittiği hâlde onlar yerlerine iade edilmediler. Öyle ki o hatlar arasında Muhyiddin-i Arabi Hazretlerinin "Devlet-i âli Osman, kıyamete kadar yaşayacaktır" sözünün istif hâline getirilmiş levhası da vardı. Büyük veli, Osmanlıdan çok zaman evvel bu dünyadan göçtüğü hâlde buyurduğu buydu.
Levhalar ve o müjdeli haber için çok yazıp konuştuysak da bir netice alamamıştık. Nihayet 5 yıl evvel yurt dışında olduğumuz bir sırada onların Beyazıd Meydanı’ndaki Hat Müzesi'nde olduğunu öğrendik. Resmî teyidini de aldık. Hani güzel bir söz vardır. "Çiçek, dalında güzeldir" der. Tıpkı onun gibi hatlar ve her türlü eser, kendi yerinde güzeldir. Gerçek bu olmasa "tarihî eser kaçakçılığı" diye bir suç çeşidinin ortaya çıkmaması gerekirdi. Millî miras olan eserler, hırsızlık ihtimali gibi gerekçelerle kendi aidiyetlerinden koparılmamalı. Unutmamalı ki o hatların birçoğuna Abdülhamid Han da nazar etmiştir.
Kadere bakmalı ki izinde olduğumuz mevzubahis hatları bulduğumuz zamanki gibi şu yazıyı yazarken de yurt dışındayız. Bundan dolayı camiîn açılışında bulunamadık. Onun için hat levhalarının yerlerine dönüp-dönmediğini bilmiyoruz.
Şâyet... Hamidiye Câmiî'nin mütemmim cüzü o levhalar, müzeden alınarak yerlerine getirilmemişse hizmet eksik kalmış demektir. Bu eksikliğin mutlaka telafi edilmesi gerekir. Yâ Abdülhamid Hân gönül koyarsa? Yâ Muhyiddin-i Arabi gönül koyarsa?! Hattatlar, müzehhibler gönül koymazlar mı?