C
umhurbaşkanımız R. Tayyip Erdoğan da Sultan’ın İzinde
Sultan Abdülhamid Han’ın iç ve dış siyasette iki önemli hedefi vardı: İç siyasette Balkanlar da kiliseler arasındaki ihtilafı körükleyerek birleşmelerine engel olmaktı. Ne yazık ki, ittihatçılar idareyi ele alınca büyük bir gaflet ve ihanetle çıkardıkları bir kanunla bu ihtilafı ortadan kaldırdılar. Bu sebeple Balkan devletleri birleşince, 1912 Balkan Savaşı mağlubiyeti geldi.
Abdülhamid Han’ın dış siyasetteki hedefi ise; büyük Avrupa devletleri ile bir savaşa girmeyerek; aralarındaki ihtilaflarından azami derecede istifade etmekti. Fakat ittihatçılar bu defa da ülkeyi Almanya safında birinci cihan savaşına soktular. Neticede 9 milyon kilometrekare olan topraklarımız 780 bin kilometrekareye düştü.
Bazı tarihçilerimiz: “Sultan Abdülhamid Han tahttan indirilmeseydi Birinci Cihan Savaşı çıkmazdı.” Diyorlar. Aşağıdaki makalede Sultanın zamanın devletlerini nasıl hassas bir siyasetle idare ettiği anlaşılmaktadır. Bugün de Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın benzer siyaseti takip ettiği görülüyor.
İttihat ve Terakki mensubu, tarihçi gazeteci-yazar Ziya Şakir’in “Abdülhamid Han’ın Son Günleri” isimli eserinde Sultanın tahttan indirildikten sonra iç ve dış siyasi meselelerde muhafız ve hizmetkarlarına anlattığı görüşleri şöyle:
“Beni, 93 harbine Mithad Paşa sürükledi. Eğer bana kalsaydı, işi sulh yoluyla hallederdim. 313 (1897 Osmanlı-Yunan savaşı) harbine gelince, ona da sebep olan doğrudan doğruya Yunanlılardır. Ben hiç harbi sevmem ve kati bir mecburiyet olmadıkça harp etmeyi istemem. Onun için, zamanımda birçok siyasi hadiselerin önüne geçtim.”
Başka devletlerin, ancak ordularla halledebileceği birçok meseleyi, bazen bir sefirin karısına bir pırlanta gerdanlık. Bazen de Avrupa diplomatlarına nişanlar vermekle hallettim. Zamanımda Avrupa kaç defa umumi harb tehlikesine girdi bilir misiniz? Ben ne yaptım yaptım, buna mâni oldum. Amma nasıl? Bunu ben bilirim!
Devletlerin birbirine karşı muamelesi çok hassaslaşmıştır. Bu gibi şeylerde işi zıddiyete bindirmemeli. Şunu iyi bilmelidir ki, Avrupa bizi bir kaşık suda boğmak ister. Hepsi bizim düşmanımızdır. Kabahatimiz de Müslüman olmamızdır.
ÇEŞİTLİ MİLLETLER HAKKINDA GÜRÜŞLERİ
RUSLAR:
Benim en büyük siyasi muvaffakiyetim İngilizler ile Rusların birleşmesine mani olmaktı. Ben, her çareye başvurarak, İngilizler ile Rusları bizim ile alakalı olan hiçbir mesele de birleştirmedim. İngilizlerle Rusların fiilen birleştiği gün kıyamet kopar dünya kana boyanır.
Bugün bir gazetedeki baş makaleyi iyi bulmadım. “Moskoflar şöyle, Moskaflar böyle” diye ağızlarına geleni yazmışlar. Bu gibi şeyler faide yerine zarar getirir. 93’deki muharebenin sebeplerinden biri de yine bir gazete meselesidir. O zaman da Karagöz isminde bir gazete çıkıyordu. Bu gazete, ‘‘Devlet-i Aliye’’yi bir arslana, ‘‘Rusya’’yı da bir ayıya benzetmiş. Arslanı ayının üstüne bindirerek bir resim yapmış. Rus sefiri bunu görür görmez, gazeteyi kapıp Babıâli’ye gelmiş. Gazeteyi Sadrazamın masasının üzerinde açarak “Bu nedir?” demiş ve derhal protesto vermişti. Rus diplomatları yaman adamlardır. Alimallah şeytana çarığı ters giydirirler.
Ben Ruslarla iyi geçinme politikasını takip ederdim. Şimdiki Çar’ın pederi olan imparator, bana haber göndermişti. “Bizim Osmanlı hükümeti ile aramızda ne mezhep ne de siyaseten artık hiçbir meselemiz yoktur. Osmanlı hükümeti, benim hayırlı düşüncelerimden emin olsun” demişti. Ruslar aleyhine yazılan bazı şeyler onların gücenmesine sebep olur. Herhalde bunlar yapılmamalı, Ruslar idare edilmelidir.
Ben ne dün ne de bu gün Ruslarla harp edilmesine taraftar değilim. Ruslar iyi idare edilmek şartıyla daima bize iyi komşuluk ederler ve icap ederse yardımda da bunulurlar. Vakıa eski zamanlarda, Ruslardan az fenalık görmedik. Lakin bunu unutmak lâzımdır. Bizim onlarla, onların da bizimle hoş geçinmesi iki taraf için de çok faydalı bir siyaset olur.
İNGİLİZLER:
İngilizlerin çok garip bir siyaseti vardır. Onlar, son sözü kendileri söylemek isterler. Bakınız daha donanmalarını hiçbir yerde kullanmadılar. Şöyle bir tarafta saklıyorlar. İhtiyatlı bulunuyorlar. Bundan maksat, hem dostları, hem düşmanları, yani iki taraf da tamamen yorgun bir hale gelince, meydana çıkmak ve umumi vaziyete hakim olmaktır.
Bosna-Hersek’in Avusturya’ya geçmesinin sebebi hep İngilizlerdir. Hatta şarki Rumeli’nin Bulgaristan’a ilhakında da İngilizler ön ayak olmuşlardır.
Kâinat, yansa, yıkılsa, Londra’da yine eğlenceler bakidir. İngilizler yine altın ve gümüş tabaklarda yerler, içerler, yine zevklerine devam ederler… Asıl düşünülecek biziz. Bakalım bizim halimiz neye varacak?
İngilizlerin ayağını memleketimizden kırıp çıkarmak için Yafa-Kudüs hattını da üç yüz bin lira gibi fahiş bir fiyatla İngilizlerden satın aldırdım. Hicaz şimendifer gazeteleri bana şiddetli bir hücumda bulundular. Taymis vesaire gibi gazeteler, beni bir İngiliz düşmanı olmak üzere ilan ettiler. İşte bakınız, bütün dediklerim, geldi çıktı. İngilizlerin bizim hakkımızda ne kadar fena fikir besledikleri tamamen anlaşıldı. Fakat zararı yok. İnşallah, bize verdikleri zarar, bu kadarla kalır. Yakında hayırlısı ile şu belâlardan kurtuluruz. Ne yapalım? Elimden başka bir şey gelmiyor. Yalnız, dua…
Vaktiyle, İngilizlerin teşvikiyle Ruslar Süleymaniye ve havalisine el atmak istediler. Mesele, adeta büyük bir harbe sebep olmak üzereydi. Ben, ne yaptım yaptım: Vaktiyle Derviş Paşa’nın vücuda getirdiği bir haritayı ortaya koydum, şöyle ettim, böyle ettim, bir karış yer vermedim. Tahttan indirilinceye kadar o haritayı yatak odamda saklıyordum. Kim bilir ne yaptılar? Diğer birçok şeyler gibi şüphesiz onun da kıymetini bilmemişlerdir. İngilizlerin yaptığına da ne dersiniz? Bakınız, Sultan Osman ve Reşadiye gemilerimizi zapt ettiler.
Ben bunu da pek hayırlı bir alâmet gibi görmüyorum. Bu da İngilizlerin bizim aleyhimizde bir öfke beslediklerine işaret eder. Zaten ben her zaman söylerim, İngilizlerin ipi ile kuyuya inilmez. İngilizlerin dostluğuna asla güven olmaz. Bize tarihten düşman bir millettir. Ben iki üç defa zararlarını gördüm. Hatta başıma gelen felaketler de onların yüzündendir. Amcam’ın hal’inde de İngiliz parmağı vardır.
İngiltere’deki Liberal fırka (Parti) bizim düşmanımızdır. Bunlar hep Türk düşmanı Gladeston’un çıraklarıdır. Onun fikrini takip ederler. Türk Müslüman düşmanlığı bu iki fırkanın başlıca medarı iftihar meselesidir.
ALMANLAR:
Almanların iki harp gemisi Çanakkale’ye iltica etmiş. Güya bunlar, ilan-ı harp haberini alır almaz Cezayir’i topa tutmuşlar. Tabii Fransız filosu haber almış, Alman zırhlıları da bizim tarafa kaçmış. Dün akşam geç vakit Boğaz’dan girmişler. Doğrusu bu hadise benim hiç hoşuma gitmedi. Böyle vakalar bizimle de harp çıkmasına sebep olabilir. Vaziyet pek karışık, Avrupa’da parlayan ateşten, bize de bir kıvılcım sıçramasından pek korkuyorum. Biz, Avrupa devletleri gibi değiliz. Bilhassa bugün, harp bizim için, bir felakettir. Eğer bizimkiler bu meselede tarafsızlığı muhafaza edebilirlerse, bu devlete en iyi hizmet ifa etmiş olurlar.
Alman’ların bize dost olduğu veya devamlı dost kalacağı ne malum. Bugün siyaset icabı birleşebiliriz. Fakat yarın da bir birimize kanlı bıçaklı düşman kesiliriz. Onları bu kadar içimize almak bütün sırlarımızı açmak büyük bir hatadır. O zaman da İngilizlere yüz verdiler. Adeta donanmamızı İngilizlere teslim ettiler. İşte bakınız bugün İngilizlerle düşmanız. Tabii, İngilizler bunu hazm edemeyeceklerdir.
Almanlar, sermayelerine karşı çok haristir. Yarın en küçük menfaatlerine bir zarar olursa, bize zorluk çıkarabilirler. Gözümüzü dört açmalıyız. Harp de galip gelmeyi ne kadar düşünüyorsak, yarın siyasette de mağlup olmayı o kadar unutmamalıyız. Son pişmanlık faide vermez. Bizim dostumuz, çok azdır!..
Görüldüğü gibi Sultan Abdülhamid’in endişeleri doğru çıktı, İttihatçılar ve Almanlar Osmanlı devletini 1. Dünya Harbine sokarak on binlerce askerimizin şehit olmasına, yüz binlerce insanımızın da yurdundan yuvasından göç etmesine sebep oldular. Sonunda da Osmanlı devleti param parça oldu…
BULGARLAR:
Bulgarlar hiç rahat durmazlar. Benim zamanımda da yapmadıklarını bırakmadılar. Bazen Hüseyin Hilmi Paşa’dan aldığım raporlar geceleri uykumu kaçırırdı. Bu adamların işi gücü bomba atmak, köy yakmak, adam öldürmektir. Bulgarlar gibi daha dün bizden ayrılan ve bize çobanlık etmiş olan heriflere mağlûp ve rezil olmaktansa işi tedbir ile halletmeye uygun gördüm. Ruslar’a yalvardım, ne yaptım yaptım muharebenin önünü aldım.
ERMENİLER:
Biz Ermenilere hiçbir zaman zulüm etmedik. Bilakis çok lütuflarda bulunduk. Onları aramıza aldık. Vaktiyle en süfli hizmetlerde bulundukları halde sonraları içlerinden birçoklarını vezir bile yaptık. Şimdi bunları unutup da tarihlerinden mazilerinden bahsetmeye ne lüzum var? İran’dan, Rusya’dan hicret ederek bize iltica ettiklerini unutuyorlar mı? İnsan tarihten bahsettiği zaman hakikati tahrif etmemelidir.
YUNANLILAR:
Bizim hükümet aleyhindeki komiteciler en ziyade İngilizlerle Yunanlar alakadar olurlar. Emin olun, bugün Avrupa’da bulunup da hükümet aleyhinde çalışanları el altından himaye eden ve belki de onlara yardım eden İngilizler ve Yunanlardır. Ah bu İngilizler! Saman altından su yürütürler!
ROMANYALILAR:
Romanyalıların sözlerine inanılmaz, demiyor muydum? Bakınız sözüm nasıl çıktı. Göreceksiniz, yakında Yunanistan da itilâf devletleriyle beraber harbe girecek, benim bütün tahminlerim, birer birer çıkacak. Ah, o İngilizler yok mu? Bütün bunları İngilizlerin parası ve şeytanlığı idare ediyor. “Alman zeplinleri Londra’ya bomba atıyor.” Diyorlar ya… Emin olunuz ki İngilizlerin üzerinde hiçbir tesir hâsıl etmez. Hayal bu ya, mümkün olsa da gözlerimizi kapasak, kendimizi bir an sonra Londra’da bulsak, harpten evvel ne varsa, her şeyi yine yerli yerinde görürüz. Sanki dünyada muharebe olmuyormuş gibi!..
MUSEVİLER:
Bizdeki diğer milletler gibi Musevilerin de gizli emelleri vardır. Onlar da, Yafa ve Kudüs cihetlerinde yerleşmek, kendine merkez teşkil etmek istiyorlar. Bir tarihte bana da müracaat ettiler.
BAŞARISININ SIRRI
Sultan Abdülhamid Han dış siyasetteki başarısının sırrını da şöyle ifade ediyor:
“Her vasıtaya müracaat ederek Ruslarla, İngilizlerin arasını açtım. Son zamanlarıma kadar bu iki hükûmetin birleşmesine mani olmak için elimden gelen her şeyi yaptım. Bunda da en çok nasıl muvaffak oldum bilir misiniz? Daima Rusların izzeti nefislerini okşamakla!”