Cinque Terre
Kalbinde Merhamet Elinde Maharet Vardı Numan Aydoğan Ünal
S
ultan Abdülhamid Han, 1909’da 31 Mart Vakası ile İttihat ve Terakki ileri gelenleri tarafından tahttan indirildikten sonra, Selanik’e götürüldü. Burada Alatini Köşkünde üç buçuk yıl kadar nezarette tutuldu. 1912’de Balkan Savaşı’nın başlaması sebebiyle, İstanbul’daki Beylerbeyi Sarayı’na getirildi ve 1918’deki vefatına kadar burada kaldı.

Selanik’e götürüldüğü andan Beylerbeyi Sarayı’nda vefat ettiği güne kadar, Sermuhafız Rasim Bey; diğer muhafızlar Yüzbaşı Salih Bey, Mülazım Naci Bey, Mülazım Mahmut Esat Bey ve hizmetkârlardan Musahip Nuri Ağa, Şöhrettin Ağa ve Kahvecibaşı Ali Bey kendisine refakat ettiler.
 
Eski bir İttihat Terakki mensubu, tarihçi, gazeteci-yazar Ziya Şakir’in, 1930’lu yılların gazetelerinde tefrika edilen makaleleri, daha sonra “Abdülhamid Han’ın Son Günleri” ismiyle neşredildi. Bu kitap, yukarıda adı geçen şahısların bazılarının gündelik olarak tutup kendisine hediye ettikleri notlardan, bazılarının da gördükleri ve işittiklerinden, ayrıca Abdülhamid Han’ın hususi doktoru Âtıf Hüseyin Bey’in on dört defterlik hâtıralarından faydalanılarak hazırlanmış. Bu hâtıralardan aşağıda yer alan bazıları oldukça dikkat çekicidir…
 
HANIMINA MUHABBETİ
 
Sultan Abdülhamid Han, eşi Müşfika Hanım'ı çok sever ve takdir ederdi. Müşfika Hanım hakkında şöyle diyordu: Cennet, iyi kadının ayağı altındadır, derler. Hakikaten öyledir. İyi kadın, dünyanın en bulunmaz bir hazinesidir. Şimdi yanımdaki kadınlardan Ayşe Sultan’ın validesi Müşfika Hanım, dünya yüzünde eşi bulunmayan bir kadındır. Ben kendisinden razıyım. Allah da razı ve hoşnut olsun. Lakin her kadın böyle olmaz. Maazallah fenası da pek fenadır. Ne yapsan, ne kadar terbiye etsen, ahlakını değiştiremezsin. Allah böylesini kimsenin başına vermesin. Kendisiyle yirmi seneden ziyadedir ki beraber yaşıyoruz. Allah razı olsun. Beni bir gün bile incitmemiştir. Bana muhabbeti, riayeti vardır. Allah’tan, Peygamber’den korkar. Namazını kılar, orucunu tutar. Bana bir şey olacak diye ödü kopar.
 
Sultan, Beylerbeyi Sarayı’nda bir gün öğleden sonra Müşfika Kadınefendi ile pencerenin önünde oturuyorlardı. Abdülhamid Han, son günlerde havaların güzel gitmesinden dolayı hafifçe yeşillenen muhite bakarak gülümsedi. Kadınefendi’nin elini tutarak yüzüne baka baka şu Arapça beyti okudu:

“Selâsetün tüzhibnelhüzne
Elmaü velhazraü velveçhulhasen”
 
Kadınefendi de aynı tebessüm ile bu beytin manasını sordu. O zaman Abdülhamid Han, hâlinden memnun bir vaziyet alıp “Dünyada, hüznü ve kederi kaldıran üç şey varmış. Biri akarsu, diğeri yeşillik, öteki de güzel yüzmüş; senin güzel yüzün. Elhamdülillâh, üçü de karşımda. Bundan büyük saadet olur mu kadınım” diye izah etti. Kadınefendi de kendisine senelerden beri derin bir muhabbetle bağlı olan Abdülhamid Han’ın bu samimi ve candan sözlerine pek memnun oldu.
 
Evlat Acısı Yaşadı 
 
Abdülhamid Han “Dünyada kahır çekmeyen, keder görmeyen insan yoktur. İhtimal ki birçok kimseler, beni başka türlü tanırlar. Bütün hayatta hiçbir elem ve ızdırap duymamış, ömrüm boyunca bir kuş gibi kafesinde oturmuş bir adam zannederler. Hâlbuki benim de hayatımda ne facialar vardır, bilseniz…” deyip bir sigara daha yaktı, sözüne devam etti:
Şehzadelik zamanımda idi. Bir gün Çengelköyü’ne giderek biraderim Selim Efendi’nin deniz hamamında yıkanıyordum. Adamlarımdan biri geldi. Küçük kızımın biraz hastalandığından bahsederek acele saraya dönmemi söyledi. Derhâl denizden çıktım. Acele giyindim. Kayıkçılara sıkı kürek çektirerek Dolmabahçe Sarayı’na geldim. Beni uzaktan görünce, saray halkından birçokları rıhtıma toplandı. Bu hâli görünce benim merakım büsbütün arttı. 
 
Kendimi rıhtıma attım. Saraya girmek için davrandım. Fakat oradakiler, önüme geçerek mâni oldular. Mâni olanları, ite kaka saraya girerken, Doktor Marko Paşa önüme çıktı. Beni zapt etmek isteyenleri “Bırakın, doğrusunu söyleyelim” diye çıkıştı. Ve sonra bana dönerek “Efendim, kızınız bir kazaya uğradı, vücudunun bazı yerleri, tehlikeli surette yandı. Tıbbi olarak lazım gelenleri yaptık. Şifa, Allah’ın inayetine kalmıştır” dedi. Ben bunu işitir işitmez, sanki o koca saray, başıma yıkıldı. Düşmüş, bayılmışım. Neden sonra, kendime gelmişim. Hemen kızımın odasına koştum. Zavallı yavrumu, yatağına yatırmışlar. Her tarafını pamuklara sarmışlardı. Yüzünün bir kısmı açıktı. Yatağının yanına oturdum. Açık kalan yüzünden, gözünden öptüm. Sanki zavallı yavrum, ölmek için beni bekliyormuş. Gözlerini açtı. Beni gördü. Bir kere gülümsedi. Sonra, o anda ruhunu teslim etti. Bu hâli görür görmez ben derhâl oraya yıkılmış, kalmışım… Gözlerimi açtığım vakit, kendimi, başka dairede buldum. Meğer amcam Sultan Aziz, Valide Sultan’ı göndermiş, o da beni oraya aldırtmış.
 
Büyük Padişah'a, merak ederek sordum: Af buyurmanızı istirham ederim efendim. Küçük Sultan nasıl bir kazaya uğramışlar?
“Validesi, bir şeyle meşgulmüş. Çocuğun yanında da kimse yokmuş. Nasılsa eline kibrit kutusu geçmiş. O zamanki kibritler, şimdiki gibi emniyetli değildi. Ufak bir tazyik veyahut temasla derhâl tutuşurdu. Kim bilir. Çocuk ne yaptı ki kutu birdenbire ateş almış, arkasında, ipekli tülden elbise varmış, ateş hemen elbiseye sirayet ederek yavrucak bir anda ateşler içinde kalmış. Feryadına en evvel validesi koşmuş. Söndüreceğim diye uğraşmış, fakat elleri yanmış. Başkaları gelip de alevi söndürünceye kadar iş işten geçmiş. Çocuğun vücudu, kavrulmuş bir mısır koçanına dönmüş.”
Derin bir sigara nefesi daha çektikten sonra: Şişli’deki “Etfal Hastanesini, bu yavrumla, difteriden vefat eden diğer küçük kızımın, ruhları şâd olsun diye yaptırdım.”
 
Kuşlara Da Merhamet
 
Bir gün Abdülhamid Han uzaktan gelen silah seslerine kulak kabartarak şunları söyledi: 

“İşitiyor musunuz? Avcılar, aralıksız atıyor. Demek ki kuşlar, dağlarda yiyecek bulamayarak ovaya inmişler. Fakat bunlar hep küçük kuşlardır. Bunlara silah atmak, vahşettir. İstanbul’da Rum çocukları, bunları ökse ile tutarlar, kafalarını koparıp bir ipe dizerek satarlardı. Müslüman çocukları bunu yapmaz.
 
Bir gün Alman sefiri Baron Marşal'ın madamı saraya geldi. Onu hüzünlü görünce sordum. Kadın gözleri yaşararak: Şevketmeap! Bugün size, bilhassa bir ricaya geldim. Biliyorsunuz ki küçük kuşlar, dünyanın en sevimli hayvanlarıdır. Sonra, bunlar zararlı böcekleri de tarlalardan, ağaçlardan toplayarak yedikleri için pek faydalıdır. Görüyorum ki, bunları tutuyor ve öldürüyorlar. Sizden rica ediyorum. Bunu yasaklayınız.
 
Merhametli kadının, bu samimi ricası kalbime dokundu. Ben de küçük kuşlara pek acırım. Hemen madamı yatıştırdım. Şimdi Babıali'ye haber gönderirim, yasaklarım, dedim.

O arada gelen sadrazama bu işi yasaklamaları için emir verdim.”
 
Sanatta Da Dehâ İdi
 
İstanbul’dan getirdiğim zarif bir bavulum vardı. Üç gündür, anahtarını kaybettim, bulamıyorum. Artık kilidi kırmaya karar verdim. Fakat kırmadan evvel, bir defa da, şehirdeki çilingirlere göndereyim, dedim.

Merdivenden inerken, orta katta, Abdülhamid Han’a rast geldim. Beni elimde bavulumla görünce şaşırdı: “A... A... Hayır ola. Yine bir yere mi gidiyorsunuz” dedi. Meseleyi anlattım.
 
“Hele getiriniz bakayım” diyerek, küçük salona girdi. Kendisini takip ettim. Bavulu aldı. Kilidi, güzelce muayene etti.
“Bu kilit, İngiltere'nin Ceymis Rot fabrikası mamulatındandır. Nafile şehre göndermeyiniz. Buranın çilingirleri bile açamaz. Kırarlar. Derhâl İstanbul’a Beyker mağazasına bir mektup yazınız. On iki numaralı kilidi açabilecek bir anahtar yollasınlar. Eğer takımlarım yanımda olsa idi. Ben bunları bozmadan açabilirdim” dedi.
 
Sonra, derin derin içini çekerek: “Böyle şeylere çok merakım vardır. Bende olan marangoz ve anahtar takımları, İstanbul’da kimsede yoktu. Saltanat zamanımda hiç boş durmazdım. Her gün bir iki saat marangozluk yapardım. Yıldız Sarayı'nda güzel bir fabrikam vardı. Mobilyacı, arabacı, çinici birçok ustalar getirttim. Hem bunları çalıştırır, hem de kendim çalışırdım. Çok adam yetiştirdim. Bunlardan, Mustafa Efendi isminde kısa boylu bir çocuk vardı. Pek çok çalışkan çıktı. Öyle güzel oymalar yapardı ki, Avrupa fabrikalarında bile olsa, mühim bir yevmiye kazanırdı. Yetiştirdiğim adamlara ders okutturur, resim de öğretirdim. Bu Mustafa Efendi'yi Avusturyalı bir ustabaşının yanına vermiştim. Ustabaşı, bunu pek metheder, "o, benim elim ayağımdır" derdi. Yüzbaşılığa kadar terfi ettirdim. Şimdi kim bilir ne olmuştur zavallı? Hususen söylüyorum. Bu adamı buldurup da bir sanayi mektebinde istihdam etseler, çok fayda görürler. Ben sanat erbabının kıymetini bilir ve takdir ederim. Bakınız, size bir mesele anlatayım:
 
Bana Avrupa'dan yaprak hâlinde birçok alüminyum göndermişlerdi. Kendisini çağırttım: “Mustafa, bunlardan bir sandal yapabilir misin?” dedim.

Güldü, boynunu büktü. “Bakalım efendim. Çalışırım.” dedi.

Allah bilir, öyle bir sandal yaptı ki, gördüğüm zaman, parmağım ağzımda kaldı. Hafif, zarif, kusursuz bir şey. Hemen, Yıldız'daki büyük havuza indirttim. Bir kişi kürek çektiği hâlde suyun üzerinde kuş gibi uçuyor. Çok güzel manevra yapıyordu. Bu kadar mahir bir gençti.”
 
Bir Başka Gün De Beylerbeyi Sarayı'nda
  
Diş Tabibi Rıfat Bey, Şöhrettin Ağa’dan bir bıçak istedi. Abdülhamid Han, hemen sözü bırakarak derhâl başını çevirdi, sert, endişeli bir tavır ile sordu. “Bıçağı ne yapacak?”
 
Rıfat Bey, birdenbire hiddetle, bizzat cevap verdi: “Eczahanenin anahtarını unutmuşum Efendimiz. Bıçakla kilidi açacağım.”
Rıfat Bey, hem bunu söylüyor hem de önünde durarak küçük portatif bir Amerikan eczane dolabını gösteriyordu. Abdülhamid Han, müsterih bir vaziyet alarak ecza dolabına baktı ve sonra: “Haaa. Onu bana getiriniz bakayım. O benim sanatımdır” dedi.

Şöhrettin Ağa, ecza dolabını getirip önündeki masanın üstüne koydu. Bu, şık, zarif, üstündeki meyilli kapağı sürgülü bir dolaptı. İçinde, diş tedavisi için lazım olan her nevi ilaç bulunuyordu. Abdülhamid Han, kilidi, dikkatle muayene ettikten sonra “Olmaz. Bu kilit açılmaz. Bunlar, Amerika’daki Recister Limitet Kembel fabrikasının mamulatındandır. Bunlara ne alet uyar, ne de başka anahtar. Bu kilidi kırmak da günahtır. Hem dolabı bozarsınız, hem de böyle başka kilit bulamazsınız. Şimdi size lazım olan ilacı yazınız da, çabucak dışarıdan bir eczaneden yaptırsın, getirsinler” dedi. Rıfat Bey, tabii muvafakat etti. Hemen bir reçete yazdı. Şöhrettin Ağa ile gönderdi.
 
Abdülhamid Han’ın ne kadar müşfik ve merhametli olduğu, Sultan’ın düşmanı olan ittihat ve terakki mensubu muhafızların yukarıdaki hatıralarından dahi anlaşılmaktadır. 




Başlık Yazar
Sultan Abdülhamid Han’ın Mirası Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
Vefât yıldönümünde cennetmekân Sûltân II. Abdülhamid Hân (10 Şubat 1918) Halit Kanak
ABDÜLHAMİD HAN SİYASETTE BÜYÜK BİR DAHÎ İDİ Numan Aydoğan Ünal
Sultan Abdülhamid Han’ın Sosyal ve Dini Hususlardaki Hassasiyetleri Numan Aydoğan Ünal
Kalbinde Merhamet Elinde Maharet Vardı Numan Aydoğan Ünal
Abdülhamid Han Düşmanlığı Rahim Er
Sultan Abdülhamid’in Bir Selamı Neler Yapardı? İ.Refik
Abdülhamid Han'ın İttihadçılar'a Verdiği Ders İbrahim Hakkı Konyalı
Abdülhamid Han’ı İçten Vurdular! Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
Bir Güzel Mektup Rahim Er
Bir Fransız Gazetecinin Kaleminden Abdülhamid Han’ın Selanik’den Dönüşü Stephan Lauzan
Bir İttihatçının Kaleminden Sultan Abdülhamid Han'ın Dini Hassasiyeti Numan Aydoğan Ünal
Sultan Hamid’in İslâmî Siyaseti Prof. Dr. Osman Turan
Sultan Abdulhamid Han’ın Mürşidi: Libyalı Şazeli Şeyhi Muhammed Zafir Efendi İrfan Özfatura
Sultan Abdulhamid Han’ın Büyük Din Gayreti Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
Sultan Abdülhamid Han'ın Muhafız Alayı Rahim Er
Sultan II. Abdulhamid Han ve Yakılan Din Kitapları Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
Abdülhamit Han: "Dünkü Düşmanımız Bugün Dostumuz mu Oldu Rasim Bey?" Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
Hindistan Müslümanları Sultan Abdülhamid Han’ı Büyük Bilirlerdi Abdürreşid İbrahim
Sultan Abdülhamid Han'ın Rusyalı Hacılara Hizmeti Prof. Dr. Alfina Sıbgatullina
Sultan Abdülhamid Han’ın Hanımından Menderes’e: “Oğlum, Geçinemiyorum, Beni Âciz Bırakma!” Murat Bardakçı
Senin İstifa Ettirdiğini Biz de İstifa Ettirdik... Vehbi Tülek
Sultan Abdülhamid Han'ın Metanet ve Cesareti Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
Sultan Abdülhamid Han'ın Uzak Doğu Siyaseti Editör
Sultan Abdülhamid Han’ın Dilekçesi Murat Bardakçı
“SULTAN'IM BİZİ BIRAKIP DA NEREYE GİDİYORSUN?” Rahim Er
Sultan Abdulhamid Han'ın "Yıldız Fotoğrafları "Tarihe Işık Tutuyor Murat Öztekin
Sultan Abdülhamid Han'ın Kur'anı Kerim Hassasiyeti Rahim Er
Esaretten Dönem Gazi Osman Paşa’yı Sultan Abdülhamid Han Nasıl Karşıladı? Prof. Dr. Tuncay Öğün
Sultan Abdülhamid Han: "Karakeçililer Benim Öz Hemşehrilerimdir" Murat Öztekin
II. Abdülhamid ve Dünya Prof. Dr. Çağrı Erhan
Son Sultan’ın Bir Günü Prof.Dr. M.Metin Hülega
Sultan Abdülhamid Han'ın Çiftlikleri Hasan Soydan
Yıldız Hamidiye Cami Rahim Er
Bu da Sultan’ın sıra dışı dünyası Murat Öztekin
Tek Başına Bir Sultan İrfan Özfatura
Sultan Abdulhamid Han'ın Hayatı Sahneleniyor Murat Öztekin
Sultan Abdülhamid Han’dan Sonra Başımıza Gelenler Dr. İbrahim Pazan
Sultan Abdülhamid Han'ın Mülkleri Rahim Er
Sultan Abdulhamid Han'ın Milliyetçiliği Necip Fazıl Kısakürek
Sultan Abdulhamid Han Tıbbiyeye Çok İhtimam Gösterdi Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
Burma (Myanmar) Müslümanları II. Abdülhamid Han'ı Dillerinden Düşürmezdi Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
Sultan Abdülhamid Han’ın Naaşı Önünde Ahmet Refik
Sultan Abdülhamid Han'ı Tanımak Prof. Ekrem Buğra Ekinci
Yahudilerin Sultan Abdulhamid Han’a Teşekkürü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz
Sultan Abdulhamid Han'ın Efsanevi Mirası Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
Sultan Abdülhamid Han’nın İçtimai Siyaset Anlayışı Melik Arvas
Sultan Abdulhamid Han’ın İspanyol Elçisine Verdiği Muhteşem Cevap Ö. Serdar Akın
Sultan Abdülhamid Han’ın Osmanlı Devleti İle Japonya’yı Mukayesesi Doç. Dr. F. Şayan Ulusan Şahin
Sultan Abdülhamid Han ve Müşfika Hanım Ö. Serdar Akın
Sultan Abdülhamid Han’ın Verdiği Ders Vakanüvis
Sultan Abdülhamid Han'ın Dış Siyasetteki Hassasiyeti Ö. Serdar Akın
Sultan Abdülhamid Han’ın Söğüt Bölüğü Tahsin Paşa
Sultan Abdulhamid Han Bütün Osmanlı Coğrafyasını Fotoğraflaştırdı Murat Öztürk
Abdülhamid Han’ın Ramazan-ı Şerif ve Hırka-i Saadet Ziyaret Günleri Şadiye Osmanoğlu
Mazlum Bir Padişah: Sultan Abdülhamid Han Rahim Er
Sultan Abdülhamid Eğitim ve Araştırma Hastanesi Rahim Er
Sultan İkinci Abdülhamid Han ve Eğitim Politikası Ayhan Çiftçi
Üç Kıtanın Son Hükümdarı Sultan İkinci Abdülhamid Han İbrahim Akkurt
İttihatçı Basının Abdülhamit Hân Düşmanlığı Yavuz Bahadıroğlu
Sultan Abdülhamid Han’ın Habeşistan Siyaseti Prof. Dr. A. Hâluk Dursun
Abdülhamit Han'ın Büyük Bir Kültür Hizmeti: Yıldız Kütüphânesi Ö. Serdar Akın
II. Abdülhamid Han'ın ABD Elçisine Anlattıkları Yavuz Bahadıroğlu
Abdülhamid Han’ı ‘‘Gazi’’ Yapan Zafer 1897: Türk-Yunan Savaşı Ömer Faruk Yılmaz
Sultan Abdülhamid Han Zamanda Ermeniler İle İlgili Bir Muhtıra-i Hümâyûn Mehmet Hocaoğlu
Sultan Abdülhamid Han Ekonomik Krizi Nasıl Aştı? Ziya Şakir
Dolmabahçe Sarayında Bayramlaşma Merasimi Şadiye Osmanoğlu
Sultan Abdülhamid Han’ın İsmini Yaşatan Hizmeti: Hamidiye Etfal Hastanesi Göksel Erdoğan
Abdülhamid Han’a Kızıl Sultan Diyen Kimlerdi? Mehmet Hocaoğlu
Sultan Abdülhamid Han’ın En Büyük Projesi: Hicaz Demiryolu Cüneyt Teke
Sultan Abdülhamid Han’ın Türkçe Hassasiyeti Prof.Dr.Vahdettin Engin
Sultan Abdülhamid Han’ın İsmini Yaşatan Hayırlı Bir Hizmeti: Hamidiye Suyu Abdullah Zülgaip Akkuş
Abdülhamid Han’ın Büyük Din Gayreti Nurettin Topçu
Sultan Abdülhamid Han’ın Fazilet Mirası: Darülaceze Selman Keklik
Sultan Abdulhamid Han'ın İleri Görüşlülüğü Sara Korle
Sultan Abdülhamid Han'ın Uzak Doğu Siyaseti Editör
Sultan Abdülhamid Han'ın Büyük Basiret ve Cesareti Editör
Çanakkale’nin Gerçek Kahramanı Bir Devrik Sultan: “Abdulhamid Han” Resul Tosun
Sultan Abdulhamid Han'ın Tıp ve Eczacılığa Verdiği Büyük Önem Said N.Duhani
Sultan Abdülhamid Han Devrinde Yıldız Saray’ından Bir Hatıra Ayşe Osmanoğlu
Sultan Abdülhamid Han’a Çirkin İftira Ö. Serdar Akın
Sultan Abdülhamid Han’ın Şefkat ve Merhameti Ziya Şakir
Sultan Abdülhamid Han’ın Tahtan İndirilmesine Japonlar Müteessir Oldu Abdurreşid İbrahim
Sultan Abdülhamid Hân’dan Van’a Kitap M. Ali Demirbaş
Sultan Abdülhamid Han'ın, Günlük Meşguliyetleri Ziya Şakir
İleri Görüşlü Sultan: II. Abdülhamid Han Yrd. Doç. Dr. Mustafa Şeker
Sultan Abdülhamid Han Hayranı Bir Yunanlı Yazar Tercüme eden: Hayrettin Turan
Sultan Abdülhamid Han’ın Dinî Hassasiyeti Ve İnce Siyaseti Ziya Şakir
Sultan Abdülhamid Hanı Şifaya Kavuşturan Dua Ziya Şakir
Sultan Abdülhamid Han Siyasette Olduğu Gibi Sanatta da Dehaydı Ziya Şakir
Abdülhamid Han’ın Kıyas ve İctihad İle İlgili Fikirleri Ö. Serdar Akın
Sultan Abdülhamid Han'ın Cesaret ve Vakârı Ö. Serdar Akın
Sultan Abdulhamid Han'ın Ecdadı Karakeçili Aşireti ve Ertuğrul Gazi'ye Vefası M. Şakir Ülkütaşır
Amerikalı Bir Doktorun Gözü İle Abdülhamid Han ve Hamidiye Hastahanesi Dr. Hasan Fevzi Batırel
Sultan Abdülhamid Han'ın Ramazan-ı Şerif Hassasiyeti Prof. Dr. Vahddin Engin
Güney Afrika'dan Sultan'a Mektup Var Osman Sarper
Sultan II. Abdülhamîd Han Editör