Bir süre sonra Herat eyâletinin yönetimini ele geçiren Abdâlîler, üzerlerine gelen Safî Kuli Han komutasındaki İran ordusunu hezîmete uğrattılar ve Nâdir Şah devrine kadar bölgenin hâkimi oldular. Nâdir Şah, Safevî Devleti’ni yıktıktan sonra, zamânın karışıklıklarından faydalanarak, Meşhed’i ele geçiren Abdâlîleri yenilgiye uğrattı. Nâdir Şah, Abdâlîlerin askerî gücünden faydalanmak ve Gılzâler kabîlesini kontrol altında tutmak için, onları Kandehâr bölgesine yerleştirdi.
Kandahar Başkent Oldu
Abdâlîlerin genç reisi Ahmed Han, zamanla Nâdir Şah’ın çok güvendiği komutanlarından oldu. Nâdir Şah’ın vefatından sonra da Kandehâr’ı ele geçirerek hükümdarlığını îlân etti. 1747 (H. 1160) senesinde, Herat dâhil olmak üzere Sind nehrine kadar Nâdir Şah’ın ülkesinin doğu kısmına hâkim oldu. Kandehâr’ı başkent yapan Ahmed Şah, inciler incisi mânâsına gelen "Dürr-i dürrân" lakabını aldı. Bu yüzden Abdâlîler, "Dürrânîler" diye de anılmaya başlandı.
Kurduğu devletin en önemli mevkilerine Abdâlî boyunun ileri gelenlerini getiren Ahmed Şah, en önemli kararlarını bunlara danışarak alırdı. Abdâliye Devleti, bir takım boyların kendi iç teşkilâtlarını olduğu gibi muhafaza ederek, güçlü bir kişinin etrafında toplanmasından meydana geldi. Devlette iktidar, sultan ile boy ileri gelenleri arasında paylaşılmıştı. İşler, Afganlıların Cirke dedikleri istişare meclislerinde karara bağlanıyordu.
Ahmed Şah, tahta çıktıktan bir süre sonra Hindistan üzerine yürüyerek Gürgânîlerle savaştı. Bir çok şehri ele geçirdi. Fakat Afgan ordusunun Lahor kuşatması sırasında, Ban denilen güllelerin atmadan patlaması üzerine, ordusunda panik meydana geldi ve asker savaş meydanından kaçtı. Ordu, gece olunca, Lahor kuşatmasını kaldırarak geri çekildi. Gürgânîlerle, sınır Sind ırmağı olmak üzere barış yapıldı.
İngilizler Bengal Ülkesini Ele Geçirdi
Ahmed Şah Dürrânî, 1756 (H. 1170) senesinin sonlarına doğru Pencap’a girdi ve Lahor’u aldı. Lahor’un alınmasından sonra Afgan orduları Delhi üzerine yürüdü. Bunun üzerine Gürgânîlerin ileri gelen bir çok devlet adamı Ahmed Şah’ı karşılamak üzere yola çıktılar. Delhi’ye 60 km. mesafede Afgan ordusunu karşılayan Gürgânîlerin ileri gelenleri, Ahmed Şah’dan af dilediler. 1757 senesinin ilk ayında Delhi’deki Kale-i Mu’allâ’ya giren Ahmed Şah’ın bu seferi sırasında İngilizler, Gürgânîlerin elindeki Bengal ülkesini tamamen ele geçirdiler.
Abdâlîler ile, yönetimi ele geçirmek istiyen Maratalılar arasında, Ahmed Şah’ın ölümüne kadar uzun süren savaşlar oldu. Savaşların çoğu Abdâlîlerin galibiyetiyle sonuçlandı. Maratalılar uzun süre bir birlik kuramadılar. Ahmed Şah, daha sonra İran’a sefer düzenlemek istedi. Osmanlı sultanı Üçüncü Mustafa Han’a bir mektup yazdı ve İranlılara karşı yapacağı seferde yardım istedi. Barıştan yana olan Sadr-ı a’zam Râgıp Paşa, Ahmed Şah’ın, İran seferindeki gayesinin, münafıkları yenilgiye uğratmak değil de toprak elde etmek olduğunu anladığı için, nâzik bir lisânla ona yardım gönderemeyeceğini bildirdi. İran seferine çıkamayan Ahmed Şah, bir süre sonra vefât etti.
Ahmed Şah’ın 1773 (H.1187) yılında ölümünden sonra yerine oğlu Tîmûr Şah geçti ve hükümet merkezini Kandehâr’dan Kabil’e nakletti.
Babasının bıraktığı devleti muhafazaya çalışan Tîmûr Şah, içte kabîle çatışmalarına ve dıştan gelen saldırılara karşı koyuyordu. Bununla beraber bâzı bölgelerin elinden çıkmasına mâni olamadı. Yirmi senelik bir saltanattan sonra, 1793 (H. 1208)’de vefât etti. Yerine oğlu Zaman Şah geçti. Zaman Şah, yedi sene iktidarda kaldıktan sonra, 1800 (H. 1215) yılında kardeşi Mahmûd Şah tarafından tahttan indirilip, hapsedildi. Diğer kardeşi Şücâ-ül-Mülk, tahta çıkan Mahmûd Şah’a isyan etti. Kabil’i ele geçirip tekrar Zaman Şah’ı başa geçirdi. Fakat vezir Fetih Han’ın Şücâ-ül-Mülk’ü yenmesi üzerine Mahmûd Şah tekrar hükümdar oldu. Fetih Han’ın nüfuzu arttı. Mahmûd Şah’ın her hareketi kontrolü altındaydı. Fetih Han’ın kardeşi ve istikbâlin büyük hükümdarı Dost Muhammed’in nâmı duyulmaya başladı.
Ailevî bir sebepten, halk arasında çok sevilen Fetih Han’ın öldürülmesine rızâ göstermesi, Mahmûd Şah’ın ikbâlinin sönmesine sebeb oldu. Kardeşinin öldürüldüğünü öğrenen Dost Muhammed, topladığı kuvvetlerle Mahmûd Şah’ın ordusunu 1818’de yenilgiye uğrattı ve Kabil’den kaçırttı. Mahmûd Şah 1829 (H. 1245)’te ölümüne kadar Herat’da kaldı. Yerine geçen oğlu Kamran’ın 1842 (H. 1258) de vefatına kadar Abdâlîye devleti Herat’ta devam etti. Kamran’ın ölümü ile Abdâlîye, diğer adıyla Sadozaylar veya Dürrânîler hânedanı sona erdi. Yeni Afgan devletinin başına Dost Muhammed Han geçti ve 1842’den sonra da ülkenin tamâmına hâkim oldu.
İngilizler Yine Sahnede!
Abdâliye Devleti’nin ilk hükümdarı Ahmed Şah Dürrânî’nin vefâtından sonra çıkan taht kavgalarından ve saltanat hırsıyla yanıp tutuşan şehzadelerin zaaflarından istifâde eden İngilizler, Afganistan’a sızdılar. Hîle ve desîsenin her türlüsünü gayeleri için mubah sayan bu zâlimler, az sayıda fakat iyi yetiştirilmiş adamları sayesinde, kardeşi kardeşe vurdurarak, Afganistan ve Hindistan’da kapanmayan yaralar açtılar. İstedikleri an bu yaraları kanatarak, kendilerine çeşitli menfaatler temin ettiler ve insanların acı çekmesinden vahşî bir zevk aldılar.
Başlık | ||
---|---|---|
Hive Hanlığı | 5476 | |
Ramazanoğulları | 3906 | |
Dulkadiroğulları Beyliği | O n dördüncü asırdan On altıncı asrın ilk yarılarına kadar Anadolu târihinde mühim rol oynayan Oğuzlarının Bozok koluna bağlı Türkmen hânedânı. Anadolu’ya Hasan Dulkadir adlı beyin idâresinde gelen ve Dulkadirli Beyliği’nin çekirdeğini meydana getiren bu ilk grubun Maraş ve Elbistan arasındaki yaylalık bölgeye yerleştikleri ve daha sonra geniş bir alana yayıldıkları anlaşılmaktadır. Beyliğin kurucusu Zeyneddîn Karaca Bey, Eratna Bey’in elinden Elbistan’ı aldıktan sonra Memlûk Sultanı Melik Nâsır Muhammed’den nâiplik menşurunu almaya muvaffak oldu. Karaca Bey zaman zaman Memlûk sultanlarına itâat etti ise de, bâzan onlara cephe alarak Halep şehrini tehdid etti. Bu arada Çukurova’daki Sis Ermenilerine ağır darbeler indirdi. 1346’da Gabon Kalesini ele geçirdi. Bu başarılarına güvenen Karaca Bey, Melik üz-Zâhir ünvânıyle 1348 yılında hükümdarlığını îlân etti. Ancak Memlûk Devletine isyân eden Halep Vâlisi Bayboğa’yı Sultan’a teslim etmemesi üzerine yakalanarak 1353’te Kâhire’de 83 yaşlarındayken öldürüldü. İkinci Osmanlı Sutanı Orhan Gâzi ile çağdaştır. Memluklularla Mücadele Ettiler Karaca Bey’den sonra oğlu Halil Bey, Memlûkler tarafından Elbistan vâliliğine tâyin edildi. Halil Bey derhâl hudutlarını genişletmeye girişti ve Maraş, Malatya, Harput ve Amik taraflarını ele geçirdi. Memlûk Sultanı Berkuk, devamlı üzerine akın yapan Halil Bey’i ortadan kaldırabilmek için faaliyete geçti. Nihâyet 1386 yılında Halil Bey bir sûikast sonucu öldürüldü. Halil Bey fevkalâde cesur ve kahraman bir beydi. Son derece cömert olması sebebiyle halk tarafından çok sevilir ve sayılırdı. Onun ölümü ile yerine küçük kardeşi Süli Bey geçti. Süli Bey, Memlûklere karşı başarılı geçen akınlarda bulundu. Sultan Berkuk onun emirliğini tasdik etmek zorunda kaldı. Fakat 1394’te Güney Doğu Anadolu’ya gelen Tîmûr Han’ı Sûriye’nin fethine teşvik etmesi sebebiyle Sultan Berkuk onu cezalandırmaya karar verdi. Bu sebeple Memlûk kuvvetleri 1396 Martında karşılaştıkları Süli Bey’i ağır bir bozguna uğrattılar. Bununla da yetinmeyen Berkuk, bir suikast ile onu da öldürttü. Süli Bey’in ölümü ile Halil Bey’in oğlu Nâsıreddîn Mehmed Bey beyliğin başına geçti. Mehmed Bey Memlûk Devleti’yle dost geçindi. Bu sırada Tîmûr Han Elbistan ve Malatya’yı almıştı. Tîmûr’a tâzimlerini arz eden Mehmed Bey daha sonra Osmanlı tahtına geçen Sultan Çelebi Mehmed’le de dost geçindi. Buna mukâbil Ramazanoğulları ile Karamanoğullarına karşı devamlı savaştı. Memlûkler bu hizmetine karşılık ona Kayseri şehrini bıraktılar. Mehmed Bey 1442’de yetmiş yedi yaşında ölünceye kadar 45 yıl saltanat sürdü. Önce Osmanlılara Akraba Oldular Mehmed Bey’den sonra başa geçen oğlu Süleymân Bey, Osmanlılar ve Memlûklere kız vermek sûretiyle akrabâlık kurdu ve bu devletlerle olan dostluğunu sürdürerek beyliğinin varlığını korudu. 1454’te öldürüldü. Daha sonra beyliğin başına geçen Melik Arslan, kendisine karşı olan kardeşi Şah Budak’ın gönderdiği bir fedâî tarafından öldürüldü. Memlûk Sultanı Kayıt Bay’ın Şah Budak’ı Dulkadirli Beyi tâyin etmesi Osmanlılarla aralarının bozulmasına sebeb oldu. Çünkü Fâtih Sultan Mehmed Han, Süleymân Beyin oğlu Şahsuvar’ı bu mevkiye getirmişti. Şah Budak Mısır’a kaçtı. Osmanlıların himâyesindeki Şahsuvar Bey ise Memlûk ve Ramazanoğullarına karşı birçok başarılar kazandı ise de, Zamantı Kalesi’ndeyken Memlûk kuvvetleri tarafından esir alınarak Kâhire’ye götürüldü ve orada öldürüldü (1472). Sonra Osmanlılara Tabî Oldular Memlûk Sultanı Dulkadirli Beyliği’ne yeniden Şah Budak’ı gönderdi. Ancak bu defâ da Osmanlıların desteğini sağlayan Alâüddevle Bozkurt Bey tarafından Beylikten uzaklaştırıldı. Şah Budak, 1492 yılında öldü. Alâüddevle Osmanlılarla dost geçindi. Akkoyunluların elinden Diyarbakır’ı aldı. Şah İsmâil ile mücâdeleye girişti ise de, 1507 yılında ağır bir yenilgiye uğradı. Daha sonra Osmanlılara karşı da cephe aldı. Dulkadirliler üzerine gönderilen Hadım Sinan Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu, Turna Dağı Savaşı’nda onu yenerek ele geçirdi ve dört oğluyla berâber öldürüldü. Alâüddevle’nin yerine Şahsüvaroğlu Ali Bey tâyin edildi. Ali Bey, Yavuz Sultan Selim’in yanında Mısır Harbi’ne katıldı ve gösterdiği üstün gayretler üzerine pâdişâh tarafından taltif edildi. Kânûnî döneminde Şam Vâlisi Canberdi Gazâlî İsyânında Osmanlılara önemli hizmetlerde bulundu. Onun ölümü ile Dulkadirli toprakları tamâmen Osmanlı Devletine katılarak bir beylerbeylik hâline getirildi. Dulkadiroğullarının siyâsî durumları gözden geçirildiğinde, Osmanlı ve Memlûk devletleri arasında bir tampon devlet durumunda oldukları göze çarpar. Bu îtibârla kâh bu, kâh da öteki tarafa tâbi olmuşlardır. 1399 yılına kadar, 62 yıl Memlûklere tâbi iken, bu târihten îtibâren Osmanlılara tâbi olmuşlardır. Arada bir Mısır nüfûzuna geçmekle birlikte, Osmanlı tâbiyetinden çıkmamışlardır. Hattâ Osmanoğulları ile içli-dışlı akrabâ olmuşlar ve pâdişâhların ana tarafından hânedânlarını teşkil etmişlerdir. Son yedi yıl ise Osmanlı vâlisi durumunda geçmiştir. Dulkadiroğullarının en geniş zamanlarında şimdiki Maraş, Kayseri, Elazığ, Ayıntap, Malatya ve Adıyaman vilâyetlerine yayıldıkları görülmektedir. Dulkadiroğullarından Alâüddevle Bozkurt Bey, Maraş’ta Bektûtiye Câmii ve Medresesi’yle Kadirli, Bahçe, Antakya, Anteb, Bozok, Andırın, Kırşehir ve Elbistan’da câmi, medrese, imâret, türbe ve zâviye gibi eserler yaptırmıştır. Bundan başka Dulkadiroğullarından Nâsıreddîn Mehmed Bey’e âit Kayseri’de Hâtuniye Medresesi, Şahsuvaroğlu Ali Bey’in Hacı Bektaş nâhiyesinde Balım Sultan Türbesi, Ali Bey’in oğlu Şahruh’un Sivas-Kayseri yolu üzerindeki türbesi bilinen eserlerdendir. |
157 |
Suriye Selçukluları |
Suriye
ve havâlisinde Sultan Melikşah’ın kardeşi Tutuş tarafından kurulan
Selçuklu hânedânı. Suriye fâtihi Emir Atsız’ın Kâhire yakınlarında
Fâtımîler karşısında mağlûbiyeti sırasında öldüğü zannedilince, Sultan
Melikşah Suriye’yi kardeşi Tutuş’a verdi (1077). Fakat Atsız’ın, Sultan
Melikşah’a hayatta olduğunu bildirmesi üzerine, Tutuş’a Haleb bölgesine
gitmesi emredildi. Bir süre sonra Fâtımîler Şam’ı kuşatınca, Atsız,
Melik Tutuş’u yardıma çağırdı. Atsız’ın ölmesi üzerine Tutuş, daha önce
hâkim olduğu Suriye şehirlerini ele geçirdi (1079). Sonra Kudüs’ü aldı.
Büyük Selçuklu Devleti’ne bağlı olarak, başşehri Şam olmak üzere, Suriye
Selçuklu Devleti’ni kurdu.
Bu sırada Antakya’yı fetheden Anadolu fâtihi Süleymân Şah, Suriye
hâkimiyetini ele geçirmek istedi. Bu maksatla Halep’i ele geçirmek için
hareket etti (1085). Halep vâlisi İbn-i Huteytî, Tutuş’tan yardım
istedi. Melik Tutuş, yanında Artuk Bey olduğu halde, harekete geçti. İki
hânedân üyesi Halep civârında Ayn Seylem mevkiinde karşılaştılar.
Yapılan muhârebede Süleymân Şah hayâtını kaybetti (1086). Tutuş, Halep’i
ele geçirdiyse de, iç kaleyi alamadı. Suriye’deki hâdiseler üzerine
Melikşah bölgeye sefer düzenledi. Tutuş Şam’a çekildi.
Sultan Melikşah’ın Suriye’den ayrılmasından sonra Tutuş, harekete
geçip, 1090 senesinde Humus’u ele geçirdi. Trablusşam muhâsarası
başarısızlıkla netîcelendi. Melikşah’ın vefâtı üzerine Sultan
Berkyaruk’la saltanat mücâdelesine girişen Tutuş, Rey yakınlarında
yaptığı savaşta komutanlarının karşı tarafa geçmesi sebebiyle mağlup
oldu. Genç yaşta hayâtını kaybetti (1095). Melik Tutuş’un ölümünden
sonra oğullarından Rıdvan Halep’te, Dukak ise Dımaşk’ta saltanatını îlân
etti. Böylece Suriye Selçuklu Devleti Halep ve Dımaşk Melikliği olmak
üzere iki kola ayrıldı.
Halep Selçuklu Melikliği:
Rıdvan, Halep Melikliği’ni kurduktan sonra topraklarını genişletmek
üzere, vezîri Cenâhüddevle ile birlikte Suruç üzerine yürüdü. Fakat,
Artukoğlu Sökmen’in başarılı müdâfaası karşısında kuşatmayı kaldırarak,
Ermeni asıllı Toros’un idâresinde bulunan Urfa’yı zaptetti (1096).
Şehrin idâresini Antalya vâlisiYağıbasan’a vererek Halep’e döndü.
Melik Rıdvan, Dımaşk’ı da alarak, babasının hâkim olduğu topraklara
sâhip olmak istiyordu. Bunun için Artukoğlu Sökmen Bey’den yardım
istedi. Bir süre sonra Rıdvan, Sökmen’in kuvvetlerinin de katıldığı
ordusuyla, Dımaşk’ı muhâsara etti. Ancak iki kardeş arasındaki mücâdele
Fâtımîlere yaradı. Fâtımîler büyük bir ordu ile gelerek, Kudüs’ü
zaptettiler (Ağustos 1096). Melik Rıdvan ise Kınnesrin’de Dukak’ın
kuvvetlerini bozguna uğrattı. Bu savaş netîcesinde Dukak, Rıdvan’ın
üstünlüğünü tanımak mecburiyetinde kaldı.
Diğer taraftan Haçlılar 1098 senesinde Antakya’yı ele geçirdiler.
Hâkimiyet sâhasını genişletmeye çalışan Antakya hâkimi Bohemond, Halep’e
bağlı bâzı kaleleri ele geçirdi. Rıdvan, Haçlıların ele geçirdiği Kella
Kalesi’ni geri almaya çalıştıysa da, mağlup oldu. Çok geçmeden
Haçlılar, Halep’i kuşatma hazırlıklarına başladılar. Fakat Malatya emîri
Danişmend kumandasındaki bir Müslüman ordusu tarafından sıkıştırılınca
geri çekildiler.
1104 senesinde Sökmen Bey ve Emir Çökürmüş idâresindeki Türk
kuvvetleri Urfa ve Antakya Haçlılarını Harran’da mağlup etti. Bunun
üzerine Melik Rıdvan harekete geçerek, Halep civârında Haçlıların elinde
bulunan birçok yeri aldı. Böylece bir süre için Haçlı tehlikesinden
uzak kaldı.
1107’de Melik Rıdvan’ın Antakya bölgesine kadar seferler düzenlemesi
üzerine Antakya prensi Tancerd harekete geçerek Esârib ve Zerdâna
kalelerini zaptetti. Bölgeye karşı yağma akınları düzenledi. Melik
Rıdvan bu durum karşısında Tancerd ile ağır şartlarda bir antlaşma
imzâladı. Bir süre sonra Rıdvan, Haçlılara karşı Büyük Selçuklu sultanı
Muhammed Tapar’dan yardım istedi. Muhammed Tapar’ın yardım çağrısına
birçok emir uydu ve Mevdûd’un komutasındaki Selçuklu ordusu Tell-Başir’i
kuşattı. Fakat başarısızlıkla netîcelendi. Rıdvan, Haçlı baskısının
artması karşısında Büyük Selçuklu ordusunun Halep’e gelmesini istedi.
Emir Mevdûd, bu isteği yerine getirmek için Halep önlerine geldiyse de,
askerin halka kötü davranması, Rıdvan’ın şehir kapılarını kapamasına yol
açtı ve Selçuklu ordusu Halep’ten ayrılmak mecbûriyetinde kaldı.
Melik Rıdvan’ın 1113’te vefâtından sonra yerine on altı yaşındaki
oğlu Alparslan el-Ahras geçti. Fakat idâre tamâmiyle atabegi Hadim
Lü’lü’ün elindeydi. Bu dönemde Halep’teki Bâtınîlerden şikâyetlerin
artması üzerine Sultan Muhammed Tapar, bir elçi göndererek Bâtınîlere
karşı harekete geçilmesini istedi. Alparslan, bu isteğe uyarak bir kısım
Bâtınî reîsini öldürdü. Bâtınîleri sevmeyen Halep halkı da bu harekâta
iştirâk etti. Bâtınîlerin sağ kalanları Suriye’nin çeşitli şehirlerine
ve Haçlılara sığındılar. Alparslan’ın melikliği kısa sürdü. Yakınlarının
tavsiyesi üzerine yardım için Tuğtegin’e mürâcaat etti ve Dımaşk’a
dostça bir ziyâret yaptı. Tuğtegin, bu mürâcaatı müsbet karşıladı. Bu
durum karşısında Atabeg Lü’lü, Alparslan’ın davranışlarından ve
Tuğtegin’in istekleri doğrultusunda hareket edeceğinden korkarak 1114
senesinde Alparslan’ı öldürttü.
Hadim Lü’lü, Alparslan’ın yerine Rıdvan’ın altı yaşındaki oğlu
Sultanşah’ı geçirdi. Fakat kudretli bir melikin yokluğu ve ordusunun
küçük çapta olması, Halep Melikliği’ni sâdece bu şehri müdâfaa durumunda
bıraktı. 1117’de Lü’lü’ün öldürülmesinden sonra Artuklu İlgâzi 1118’de
Halep’i ele geçirdi ve Sultanşah’ı hapsetti. Böylece Halep Melikliği
sona erdi.
Dımaşk (Şam) Selçuklu Melikliği:
Tutuş’un ölümünden sonra oğlu Dukak Suriye Selçuklularının Dımaşk
şûbesini kurmuştu. Tutuş’un emrinde bulunan Emîr Tuğtegin, Sultan
Berkyaruk’un eline esir düşmüş, sonra serbest bırakılmıştı. Tuğtegin,
Dımaşk’a gelerek Dukak’ın hizmetine girdi ve ordu kumandanlığına
getirildi. Ayrıca Dukak’ın annesiyle evlendi ve Savtigin’i ortadan
kaldırarak melikliğin idâresini ele aldı. Dukak, Dımaşk’ı ele geçirmek
isteyen ağabeyi Halep Meliki Rıdvan ile yaptığı mücâdelede mağlup
olunca, onun hâkimiyetini kabul etti.
Melik Dukak, bundan sonra Haçlılarla mücâdele etti. Fakat Haçlı
kumandanı Raymond’la yaptığı Trablus önündeki savaşı kaybetti (1102).
Daha sonra Rıdvan’ın Atabegi, Cenâhüddevle, Rahbe’yi zaptetmek için
sefer düzenlediyse de, buranın, Melik Dukak tarafından ele geçirildiğini
öğrenince, bölgeden ayrıldı. Cenâhüddevle, Dukak’ın 1104 yılında
ölümünden sonra, Atabeg Tuğtegin, önce onun bir yaşındaki oğlu Tutuş
adına hutbe okuttu. Daha sonra Dukak’ın on iki yaşındaki kardeşi Ertaş’ı
tahta geçirdi. Fakat Tuğtegin’den korkan Ertaş, Dımaşk’tan kaçtı
(1104). Böylece Suriye Selçuklularının Dımaşk kolu sona erdi ve yerine
Tuğtegin âilesi Börîler Hânedânı kuruldu. |
156 |
Kirman Selçuklu Devleti | S ultan Alparslan’ın kardeşi Kara Arslan Kavurd Bey tarafından Kirman’da kurulan devlet. Büyük Selçuklu Devleti’nin kurulmasında önemi büyük olan Dandanakan Savaşı kazanıldıktan sonra Merv’de toplanan Selçuklu büyükleri, o zamâna kadar ele geçirilmiş ve geçirilecek toprakların idâresini hânedân üyeleri arasında paylaştırdılar. Bu paylaştırma sırasında Tabes vilâyeti ile Kirman bölgesi ve Kuhistan havâlisi Kara Arslan Kavurd Bey’e verilmişti. Melik Kavurd, maiyetinde bulunan beş-altı bin Türk süvârisi ile kendisine verilen Kirman bölgesine girdi. Melik Kavurd Kirman'a Tamamıyla Hakim Oldu Bölgeye hâkim bulunan Büveyhî emîrinin nâibi Behram bin Leşkeristân, Türklere karşı koyamayacağını anladı ve Kirman’ın merkezi olan Berdesîr’e çekilerek müdâfaaya başladı. Bir süre sonra Melik Kavurd ile anlaşmak mecbûriyetinde kalıp şehri teslim etmeye ve kızını Kavurd Bey’e vermeye râzı oldu. Bunun üzerine Kirman 1048 senesinde Kavurd’un idâresi altına girdi. Böylece 1186 yılına kadar devam edecek olan Kirman Selçuklu Devleti’nin temeli atılmış oldu. Melik Kavurd’un hâkim olduğu Serd-sîr bölgesi, burada yaşıyan halkı besleyecek kadar verimli değildi. Kirman’ı besleyen Germ-sîr bölgesi, Kufs denilen dağlı kavmin elinde idi. Melik Kavurd, tâkib ettiği siyâset netîcesinde âni bir baskınla Kufs kavmini dağıtarak Kirman’a tamâmiyle hâkim oldu (1051). Selçuklu Tarihinde İlk Deniz Aşırı Seferi Yapıldı Melik Kara Arslan Kavurd, Hürmüz Emîri Bedr Îsâ Çâşû’nun sağladığı gemilerle Umman’a sefer düzenledi. Bu Selçuklu târihinde gerçekleştirilen ilk deniz aşırı seferdi. Selçuklu ordusu Umman sâhillerine çıktığı zaman, şaşkınlık içinde kalan Büveyhî emîri, askerini toplamaya fırsat bulamadı ve gizlenmeyi tercih etti. Kavurd, hiçbir mukâvemetle karşılaşmadan Umman’a hâkim oldu. Kavurd bundan sonra Fars bölgesi üzerine sefere çıktı. Fars bölgesinde o sırada Şebânkâre emirlerinden Fazlûye hâkimdi. Kavurd, ilk önce bölgenin merkezi olan Şîrâz üzerine yürüdü. Fazlûye şehri terk ederek Cehrem Kalesi’ne sığındı. Şîrâz’ı ele geçiren Kavurd, 1062 yılında Fars bölgesine de hâkim oldu. Sultan Alparslan Affetti Büyük Selçuklu Sultânı Tuğrul Bey’in 1063 yılında ölümü üzerine Kavurd da amcasının yerine sultan olmak için harekete geçti. Fakat kardeşi Alparslan’ın tahta çıktığını haber alınca İsfehan’dan geri dönerek onun sultanlığını tanıdı. Bu sırada Fazlûye, Fars’ı tekrâr ele geçirmek için harekete geçti ise de, Kavurd’a mağlûb olarak geri döndü. Bunun üzerine Sultan Alparslan’dan yardım istedi. Kavurd’un daha fazla kuvvetlenmesini ve hâkimiyet sâhasının genişlemesini istemeyen Sultan Alparslan, Fars üzerine yürüyerek, bölgeyi Fazlûye’ye iâde etti. Bir süre sonra Melik Kavurd, vezîrinin teşviki ile isyân etti. Alparslan bu durumu öğrenince, hemen Kirman üzerine yürüdü. Öncü kuvvetler arasındaki muhârebeyi kaybeden Kavurd kaçtı ise de, Sultan Alparslan tarafından affedildi. Sultan Melikşah Kavurd'u Mağlup Etti Melik Kavurd 1073 yılında bu defa Sultan Melikşah’la giriştiği mücadeleyi kaybetti ve öldürüldü. Kavurd, âdil bir komutan ve devlet adamı idi. Cömertliği ve iyi idâresi ile halkı memnûn etmiş, zamânında Kirman halkı bolluk ve refâha kavuşmuştu. Onun zamânında Kirman, en parlak devirlerinden birini yaşadı. Melik Kavurd’un vefatı üzerine yerine geçen oğlu Kirmanşah’ın hükümdârlığı bir sene sürdü. Kirmanşah’ın ölümünden sonra, Kavurd’un küçük oğlu Hüseyin tahta geçti. Fakat Hemedan’da tutuklu bulunduğu hapisten kaçan Kavurd’un diğer oğlu Sultanşah, kardeşini tahttan indirerek yerine geçti (1074). Bir süre sonra Sultan Melikşah büyük bir ordu ile Kirman üzerine yürüdü. Kaynaklarda bu seferin sebebi zikredilmemektedir. Sultan Melikşah'da Affetti Kalabalık Selçuklu ordusuna karşı koyamayacağını anlayan Sultanşah, Melikşah’ı kendisi karşılayarak, ona büyük hediyeler takdim etti. Bunun üzerine Melikşah, onu affederek yerinde bıraktı ve itâat edeceği husûsunda verdiği sözde durması için yemîn ettirdi. Melikşah, Berdesir önünde on yedi gün kaldıktan ve kızlarından birini Sultanşah ile evlendirdikten sonra İsfehan’a döndü (1080). Sultanşah, 1085 senesi Ocak ayında hastalanarak öldü. Sultanşah’ın yerine kardeşi Turanşah geçti. Turanşah, askeri için kışlalar yaptırdı. Çeşitli îmâr faaliyetlerinde bulundu. Diğer yandan Kavurd’un ölümünden sonra Kirman Selçukluları, Fars eyâletinin hâkimiyetini kaybetmişlerdi. Sultan Melikşah, bu bölgenin idâresini Emirüddevle Humar Tigin’e vermişti. Bu emîrin idâresi sırasında Fars bölgesinde âsâyiş bozulmaya başladı. Durumdan faydalanan Turanşah, Fars üzerine iki sefer düzenledi. Birincisinde mağlûb oldu ise de, ikincisinde zafer kazanarak bu bölgeyi ele geçirdi. İsyan eden Umman halkını itâat altına aldı. Çok âdil ve iyi ahlâklı olan bir hükümdâr olan Turanşah on üç senelik bir saltanattan sonra 1097’de öldü. İranşah Bâtınî Yolunu Kabul Edince... Turanşah’ın yerine oğlu İranşah geçti. İranşah çevresindeki bâzı kişilerin etkisi ile bir müddet sonra sapık Bâtınî yolunu kabul edince, halka kötü davranmaya başladı, kâdı ve âlimlerden bâzısını öldürdü. Bu duruma dayanamayan halk, şeyhülislâm ve kâdılara mürâcaat etti. Şeyhülislâm ve zamânın kâdıları, davranışları sebebiyle, İranşah’ın tahttan indirilmesi için fetvâ verdiler. Halk, verilen fetvâ üzerine ayaklandı. İranşah önce af diledi. Sonra kaçmaya çalıştı ise de, yakalanarak öldürüldü (1101). Bu olaylar ve şehzâdeler arasındaki taht mücadeleleri Kirman Selçuklu Devleti’ni yıkılma noktasına getirmişti. Ancak bu sırada tahta çıkan Kirmanşah’ın oğlu birinci Arslanşah, Sultan Sencer’in hâkimiyetini tanıdı. Saltanatta bulunduğu 1101-1142 yılları arasında Kirman Selçukluları parlak bir dönem yaşadı. Fars bölgesini hakimiyeti altına aldı. Îmâr faaliyetleri arttı. Arslanşah 1142’de isyan eden oğlu Muhammed tarafından tahttan indirildi. Oğuz Beyi Melih Dinar Kirman Selçuklu Devletine Son Verdi Muhammed (1142-1156) ve ondan sonra tahta çıkan Tuğrulşah (1156-1170) dönemlerinde saltanat mücâdeleleri ve iç karışıklıklar sonucu devlet zayıflamaya başladı. Önce Irak Selçuklularının hâkimiyeti altına giren devlet 1180 yılından îtibâren Oğuzların saldırılarına mâruz kaldı. Bilhassa Tuğrulşah’ın oğulları İkinci Arslanşah, Behramşah ve İkinci Tuğrulşah arasında çıkan saltanat mücâdelesinden faydalanan Oğuzlar Kirman’a üst üste akınlar düzenlediler. 1186 senesinde Kirman’a giren Oğuz Beyi Melik Dinar İkinci Muhammedşah’ın Irak’a gitmesinden de istifade ederek Kirman Selçuklu Devleti’ne son verdi. Devlet İdaresi Büyük Selçuklulardaki Gibiydi Kirman Selçuklularının başında bir melik bulunmakta idi. Melikten sonra atabeg gelirdi. Atabeg, vilâyetleri idâre ile görevlendirilen, henüz küçük yaşta olan şehzâdelere hoca sıfatıyla tâyin ediliyor ve onların devlet işlerinde yetişmelerini sağlıyordu. Saray teşkilâtı Büyük Selçuklulardaki gibiydi. Sarayda; Üstâd-üd-Dâr, Silâhdârlık, Ahurdarlık, Emîr-i câmehane, Hansâlârlık, Candârlık, Bâzdârlık, Nedîmlik, Serhengler, Saray muallimliği, Mutripler, Sâkîler ve Hademeler bulunurdu. Devlet teşkilâtı da Büyük Selçuklu Devleti’ninki gibiydi. Devlet işleri Dîvân-ı Âlâ’da görüşülüp, karâra bağlanırdı. Bundan başka Büyük Dîvân, İnşâ Dîvânı, İstifâ Dîvânı, İşrâf Dîvânı, Dîvân-ı Arz, Berîd Dîvânı adını taşıyan çeşitli devlet işlerinin görüldüğü kuruluşlar da vardı. Kirman ordusu, çeşitli unsurlardan meydana gelirdi. Ordunun çekirdeğini çeşitli boylardan toplanmış Türklerin teşkil ettiği boy birlikleri meydana getiriyordu. Gulâmlar, (kölelikten yetiştirilenler) ordunun ikinci büyük kısmını meydana getiriyordu. Her sultânın, şehzâde, atabeg, emir, sivil ve askerî devlet erkânının kendilerine bağlı gulâmları vardı. Bunlar sâhipleri tarafından yetiştirilirlerdi. İlim Adamları ve Şairleri Himaye Ettiler Kirman Selçuklu melîkleri, kültür ve îmâr faaliyetlerine çok önem vermişler, halkın kültür seviyesinin yükselmesi için büyük gayret göstermişlerdi. Melikler ve devlet adamları bir çok âlim, şâir ve ilim adamını himâye etmişlerdir. Efdaleddîn Ebû Hamid Ahmed, Ezrâkî, Burhânî, Ebü’l-Hüseyn Kutbulevliyâ, Şeyh Cemâleddîn Ahmed, İmâm Ebû Abdullah Muhammed, İsmâil bin Ahmed Nişâbûrî, Şeyh Burhâneddîn Ebû Nasr Ahmed, Kâdı Ebü’l-Âlâ Ali Semânî, Kirman Selçukluları zamânında yetişen belli başlı âlimlerdendir. Kirman Selçuklularında îmâr faaliyetleri Kavurd zamânında başladı. Kavurd, önce Sîstan ve Derre yolu üzerine bir derbend inşâ ettirdi ve Derre’ye bir han ile hamam yaptırdı. Melik Kavurd’un ölümünden sonra îmâr faaliyetleri bir süre durdu ise de Birinci Turanşah devrinde yeniden başladı. Önce kendisi için bir saray ve köşk, bu sarayın güney kısmında Ulu Câmi ve birbirine bitişik olmak üzere medrese, hankâh, bîmâristân, hamam ve ribat gibi hayır kurumları yaptırdı. Beş Bin Kitap Birinci Arslanşah da babası gibi îmâr faaliyetlerine devâm ederek, Berdesir, Bem ve Ciruft şehirlerinde medrese, ribât ve mescitler yaptırdı. Onun yaptırdığı en önemli eser, Mescid-i Melik’deki kütüphânedir. Bu kütüphânede fen ilimleri ile ilgili beş bin kitap vardı. Kirman Selçukluları da, onların atabegleri de îmâr faaliyetlerinde bulundular. Kirman’da bugün var olan ve Selçuklu devrinde yapıldığı anlaşılan, fakat kimin yaptırdığı bilinmeyen birçok sanat eseri bulunmaktadır. |
155 |
Germiyanoğulları Beyliği | Kütahya ve çevresinde hüküm sürmüş bir Türk beyliği. Toprakları, doğuda Afyonkarahisar ve Denizli, batıda Gediz ve Menderes vâdilerine kadar uzanırdı.Germiyan, önceleri Türk aşîretlerinin birinin adıyken, Anadolu Selçukluları Devleti’nin (1077-1307) son zamanlarında 1300 (H.700) yılında kurulan Germiyanoğulları Beyliği’ne de ad oldu. Germiyan aşîretinin Anadolu’ya ne zaman geldiği belli değildir. On üçüncü yüzyılda Malatya taraflarında, Anadolu Selçuklu Devletinin hizmetinde bulunuyorlardı. Malatya’da otururlarken, Germiyan aşîretinin başındaki Alişiroğlu Muzafferüddîn, Selçuklu Hükümdarı İkinci Gıyâseddîn Keyhüsrev (1236-1246) zamânında, Baba İshak tarafından çıkarılan sapık Babaîler isyânını bastırmakla vazifelendirildi ise de, muvaffak olamadı. Yine bu âileden ve Selçuklu beylerinden Kerîmüddîn Alişir, Selçuklu şehzâdeleri arasındaki taht mücâdelesine karıştığı için, Moğollar tarafından öldürüldü. Germiyanlılar, daha sonra Moğolların baskısı yüzünden Kütahya tarafına göç ettiler. Buradayken bağımsızlıkları için Anadolu Selçuklu Sultanı İkinci Gıyâseddîn Mes’ûd (1282-1305) ile Moğollara karşı mücâdele verdiler. Anadolu Beyliklerinin En Kuvvetlerindendi Germiyanoğulları Beyliği’ni kuran Kerîmüddîn Alişir’in oğlu Birinci Yâkub Bey, Anadolu Selçuklu Devleti beylerinden iken, 14. yüzyılın başından îtibâren Selçuklulardan ayrılıp, Moğollarla mücâdele edemeyeceğinden, onların hâkimiyetine girdi. Yâkub Bey’in idâresindeki Germiyanoğulları Beyliği, o zaman Anadolu’da kurulan beyliklerin en kuvvetlilerinden olup, Bizanslılardan her yıl belli bir vergi ve hediyeler alıyorlardı. Yâkub Beyin, Aydınoğlu Mehmed Bey kumandasında Ege sâhillerine gönderdiği Germiyanlı ordusu, Bizanslılardan Ayasluğ (Selçuk) ve Birgi’yi aldı ve Aydın Bey bu yörede Aydınoğulları Beyliği’ni kurdu. Yâkub Bey, 1305’te Menderes Irmağı kenarındaki Tripolis (Buldan kasabası doğusunda, Yenice yakınında) şehrini alıp, 12.000 piyâde ve 8.000 süvâri ile 1306’da Alaşehir’i kuşattı. Bizanslılar İspanya’dan getirtmiş oldukları, Katalan birliklerini Alaşehir’deki Türk kuvvetleri üzerine gönderince, Germiyanlılar kuşatmayı kaldırdılar. Fakat şehir 1314 yılında Yâkub Bey tarafından alınıp, haraca bağlandı. Rumlardan alınan cizye, Kütahya’da yaptırılan Vâcidiye Medresesinin ihtiyâcına karşılık tutuldu. Yâkub Bey’in 1340’ta vefâtı üzerine yerine oğlu Mehmed Bey geçti. Bunun ilk zamanlarında Bizanslılar Katalanlar vâsıtasıyla Kula ve Simav’ı Germiyanlardan aldılarsa da, Mehmed Bey buraları yeniden topraklarına katmaya muvaffak oldu.Mehmed Bey’in vefât târihi kesin belli olmayıp 1361 olarak tahmin olunmaktadır. Ölümünden sonra yerine Süleymân Şah geçti. Süleymân Şah’ın hükümdarlığının ilk yılları durgun geçti. Karamanlılar ile Hamidoğulları arasındaki mücâdelede; Hamidoğullarından İlyas Beyin (1301-1423) tarafını tutması, Karamanlılar ile arasının açılmasına sebeb oldu. Osmanlılara Akraba Oldular Süleymân Şah, Karamanlıların baskısı karşısında, Hıristiyanlarla mücâdelede büyük başarı sağlayan ve sınırlarını genişletmekte olan Osmanlılar ile anlaşmak istedi. Germiyanlı İslâm âlimi İshak Fakih ve berâberindeki heyeti, yüksek hediyeler ile Osmanlı Hükümdarı Murâd Hüdâvendigâr Gâzi (1360-1389)’nin huzûruna gönderip kızını Osmanlı Şehzâdesi Bâyezîd’e vermeyi teklif etti. Kızının çeyizi olarak da, Kütahya ile berâber Simav, Eğriboz (Emed) ve Tavşanlı’yı Osmanlılara verecekti. Süleyman Şah’ın teklifi kabul edilip, düğün yapıldı. Süleymân Şah Kula kasabasına çekildi. Sultan Murâd Hüdâvendigâr’ın oğlu Şehzâde Bâyezîd de Osmanlı sancağı hâline getirilen Kütahya şehrine geldi.Süleymân Şah’ın 1387’de vefâtıyla oğullarından Yâkub, Germiyanlı hükümdarı oldu. İkinci Yâkub Bey Osmanlıların Haçlılarla yaptığı, 1389 Birinci Kosova Savaşı sonrasında Sultan Murâd Gâzi şehit edilince fırsattan istifâde edip Osmanlılara bırakılan toprakları geri almak istedi. Rumeli’deki durumu düzelttikten sonra Anadolu’ya geçen yeni hükümdar Yıldırım Bâyezîd Han (1389-1402), Kütahya taraflarına geldi. Kendisine karşı çıkan İkinci Yâkub Bey ve Subaşı Hisar Bey’i yakalatıp Rumeli’deki İpsala Kalesi’ne hapsettirdi. Germiyanoğulları topraklarını da Osmanlı ülkesine kattı (1390). İkinci Yâkub Bey, İpsala Kalesi’nde dokuz yıl hapis kaldıktan sonra, 1399 yılında bir fırsatını bulup kaçtı. Kıyâfet değiştirerek, deniz yoluyla Suriye’ye, oradan da, Tîmûrlular Devleti’nin (1370-1506) Sultanı Tîmûr Hanın (1370-1405) yanına ulaştı. Ankara Savaşı’nda (1402) Osmanlılara karşı Tîmûr Han’ın safında savaştı. Savaş sonunda Tîmûr, eski Germiyanlı ülkesini İkinci Yâkub Bey’e verdi.İkinci Yâkub Bey, Osmanlı şehzâdeleri arasındaki taht mücâdelelerinde yeğeni İkinci Mehmed Çelebi tarafını tuttu. Bu yakınlığı benimsemeyen Karamanoğlu Mehmed Bey, iki yıl üstüste düzenlediği seferler ile Kütahya’yı zaptedip, Germiyan ülkesine sâhib oldu (1411). Karamanoğullarının Germiyan ülkesine hâkimiyetleri iki buçuk yıl kadar sürdü. Osmanlı Sultanı Çelebi Mehmed, Rumeli’de kardeşi Mûsâ’yı bertaraf ettikten sonra, Karamanoğulları üzerine yürüyerek onları Konya’ya kadar sürdü. Çelebi Mehmed böylece hâkim olduğu Germiyan topraklarını yine dostu ve müttefiki olan İkinci Yâkub Bey’e devretti (1414).Osmanlı Sultanı Çelebi Mehmed’in vefâtıyla yerine geçen İkinci Murâd Han’a (1421-1451) karşı, Karamanlılarla berâber Yâkub Bey de Şehzâde Mustafa Bey tarafını tuttu. Mustafa Çelebi’nin, İkinci Murâd Han’a yenilip, İznik’te öldürülmesinden (1423) sonra, Yâkub Bey, Osmanlılarla dost geçinmeyi tercih etti. 1428’de Osmanlıların pâyitahtı Edirne’ye bizzat giderek, İkinci Murâd Han ile görüştü. Osmanlılardan çok hürmet gördü. Oğlu olmadığı için, ölümünden sonra ülkesini Sultan’a bıraktığını vasiyet edip, Kütahya’ya döndü. 1429’da vefâtıyla Germiyanoğulları beyliği sona erip, toprakları, Osmanlılara kaldı. Kütahya ve Afyonkarahisar sancak hâline getirildi. Kütahya önce şehzâdeler, sonra da Anadolu beylerbeyliğinin merkezi olarak Osmanlılarca teşkilâtlandırıldı.Kültür ve Medeniyet: Germiyanoğullarının teşkilâtı hemen hemen bütünüyle Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçukluları teşkilâtının devâmı hâlindeydi. Germiyan topluluğunun başında Alişir âilesi hâkimiyet kurmuştu ve beylik merkezden idâre edilmekteydi. Hükümdarın sarayı yalnız sultanın ikâmetine âit bir kuruluş olarak değil, aynı zamanda devletin idâre edildiği yer olarak kullanılmaktaydı. Germiyanoğullarının bir dîvânı vardı ve bu dîvânda emirler, vezirler, kâdılar ve nişancı bulunmaktaydı.Germiyanoğullarında toprak sistemi, daha sonra Osmanlılarda gelişmiş şekliyle görüleceği gibi timar, vakıf ve mülk olarak tatbik edilmekteydi.Germiyan beyliğinin kurucusu Birinci Yâkub Bey devri (1300-1340), beyliğin en kuvvetli olduğu bir zamandı. Bu devirde iktisat ve içtimâî hayatta buna paralel olarak ileriydi. Yâkub Bey’in hazîneleri, konaklarının mevcûdiyeti, sosyal ve ekonomik hayâtı gösteren önemli örneklerdendir. Bu devirde Germiyanlıların mükemmel bir ordusu olup, askerleri tam techizatlıydı. Germiyan Beyliği’ne Bizanstan her yıl 100.000 dinar ve kıymetli eşyâlar hediye olarak gelmekteydi.Germiyanoğulları zamânında edebî ve ilmî faâliyet çok canlı bir durumdaydı. Şeyhoğlu Mustafa, Şeyhî Sinan, Ahmedî ve Ahmed-i Dâî gibi müellifler dil ve fikir sâhasında pek çok eser vermişlerdir. Bunların yanısıra Molla Abdülvâcid ve İshak Fakih gibi ilim adamları da yetişmiştir. Germiyanoğulları zamânında Kütahya’da ilmî tedrisat yapan Vâcidiye Medresesi, İkinci Yâkub Bey Medresesi ve İshak Fakih Medresesi vardı. Vâcidiye Medresesi’nde dînî ilimlerin yanında fen ve astronomi gibi ilimlerin de okutulduğu anlaşılmaktadır. Germiyan Beyliği’nde hizmet gören ilim ve fikir adamları, Germiyan ilinin Osmanlılara geçmesi üzerine Osmanlılar tarafından da himâye edilmişlerdir. Bunların ilmî ve edebî sâhada pek çok eserler vücuda getirmeleri temin edilmiştir. Germiyan beyleri ilim ve fikir adamlarını korumuşlar, onlara yüksek değer vererek ilmin ve fikrin gelişmesine hizmet etmişlerdir.Germiyan ülkesinde kültür ve sosyal hayatla berâber ekonomi de yüksek bir seviyedeydi. “Germiyan kumaşları” adıyla meşhur dokumalar bütün Anadolu’da tanınırdı. Denizli’nin “Ak alemli” kumaşından da hil’at ve üst elbisesi yapılırdı. Germiyanlı sarıklık bezleri meşhur olup, Osmanlı sultanlarının başına sardığı kavuklarda bile kullanılırdı. Çok dayanıklı atlar yetiştirirlerdi. Menderes Irmağı vâsıtasıyla Ege Denizi limanlarına ticâret malları ve Kütahya’dan çıkarılan şap mâdeni naklederlerdi. |
154 |
Kazan Hanlığı | İdil (Volga) Irmağı kıyısındaki Kazan şehrinde kurulmuş bir Türk Devleti. Kuzeydoğu Avrupa’ya göç eden Türkler tarafından 15. yüzyılda kurulup, 16. yüzyılın ortalarında Ruslar tarafından yıkıldı. Ruslar, Türkleri sevmediklerinden buranın ahâlisine Moğollara izafeten Tatar diyerek onları kötülemektedirler Kazan Hanlığı, Volga Bulgarlarının yaşadıkları bölgede, Altınordu Devleti’nin eski hanlarından Uluğ Muhammed Han tarafından 1437 târihinde kuruldu. Hanlığın ahâlisini Orta Asya’dan gelme yerleşik ve yarı göçebe Türkler ve Finliler meydana getiriyordu. Uluğ Muhammed Han devleti için gelişmesini mahzurlu gördüğü Moskova Knezliği’ne karşı sefere çıkıp, Rus kuvvetlerini bozguna uğrattı ve Knez Vasili’yi esir etti. Ruslar, Kazan Hanlığı’nın hâkimiyetini tanıyıp, harp tazminatı olarak her yıl haraç vermeyi, Kazan memurlarının Rus şehirlerinde vazife yapmasını ve Oka Nehri boyunu şehzâde Kâsım’a yurt olarak vermeyi kabul ettiler. Oka Nehri boyunda kurulan “Kâsım Hanlığı" sâyesinde Moskova Knezliği kontrol altında tutuldu. Hanlığın kuruluş safhası 1437-1445 yılları arasında tamamlanmıştır.Teşkilâtçı tedbirli, cesur ve akıllı bir idâreci olan Uluğ Muhammed Han’ın vefâtıyla oğlu Mahmûd Han (1445-1462) Kazan Hanlığı tahtına geçti. Mahmûd Han devrinde Kazanlılar sulh, sükûn huzur ve refah içinde yaşadılar. Mahmûd Han’ın 1462’de vefâtıyla oğlu Halil (1462-1467) ve İbrâhim (1467-1479) Kazan Hanı oldular. İbrâhim Han devrinde taht mücâdeleleri başladı. İbrâhim Han’a karşı bâzı beyler Kâsım Hanlığı’nın kurucusu Kâsım’ı Kazan Han’ı olarak tanıdılar. Taht Kavgaları Başladı Türklere karşı fırsat kollayan Moskova Knezliği bu durumu değerlendirerek İbrâhim Han’a karşı Kâsım Han’ı destekledi. Hânedanlık meselesi Moskova Knezliğinin kontrolünü gevşettiğinden Ruslar, Türklerin hâkimiyetinden kurtulmak için faâliyete geçtiler. Papalık tarafından, Bizans sülâlesinden Sofia ile evlendirilen Üçüncü İvan, 1480’de Türk hâkimiyetinden ayrılarak istiklâlini îlân etti. Kazan Hanlığı’ndaki taht mücâdeleleri 1552 târihine kadar devâm etti. Kazan tahtına sâhib olmak isteyen prensler, Ruslar’dan da teşvik ve yardım alarak iktidar mücâdelesine devâm ettiler.Kazan Hanlığı’nın iç işlerindeki karışıklıklardan büyük ölçüde istifâde eden Ruslar, 1487 yazında Kazan’a girdiler. Muhammed Emin Rus taraftârı görünerek, usta bir siyâset tâkib edip 1506’da Rusları Kazan’dan attıysa da bütün tehlikeyi ortadan kaldıramadı. 1521’de Kırım sülâlesinin, 1552’de Astırhanlıların hâkimiyetine geçen Kazan Hanlığı, devamlı Rus saldırılarına uğradı. İlk çar ünvanlı Moskova Knezi olan Dördüncü (Korkunç) İvan Hıristiyan Avrupa’dan silah ve asker de alarak 150.000 kişilik ordusu ve 150 top ile Kazan Hanlığına karşı harekete geçti. Kazan’ı müdâfaa eden şehirdeki 33.000 asker ve dışardaki 15.000 atlı Hanlık kuvvetleri ile Ruslar arasında 1552 yazında şiddetli çarpışmalar meydana geldi. Kazan’daki müdâfilerin huruç harekâtı ve atlı kuvvetlerin saldırıları sonucu Rusları yok etme metodu, Avrupa’dan getirilen toplar ve İngiliz mühendislerinin duvar altı lağım tekniği karşısında tatbik edilemedi. Rusların Korkunç Vahşeti Ağustos başında Kazan’a giren Ruslara karşı sokak muhârebeleri yapıldı. Ruslara karşı en şiddetli mücâdele Kul Şerif Câmii ve Medresesi çevresinde oldu. Seyyid Kul Şerif dâhil bütün medreseliler şehid edildiler. Yâdigar Muhammed Han ve etrâfındakiler esir edildi. Kazanlıların çok azı dışında, genç-ihtiyar, kadın-erkek katliama uğradı. Maddî mânevî kültür eserleri imhâ edilerek şehir ve devletin hazineleri Ruslar tarafından yağmalandı. Kazan ülkesi Rusların hâkimiyetine girince çeşitli târihlerdeki istiklal mücâdeleleri kanlı şekilde bastırıldı. Hanlıkta yerleşik Bulgar Türkleri ve yarı göçebe Kıpçak Türkleri hâkimdiler. Hanlığın başında bulunan “Han”, boyları temsilen “Karacılar Dîvânı” ile idârede söz sâhibi idârî, askerî ve dînî temsilciler hükûmeti meydana getirirdi. Saltanat, hânedândan en büyük oğulun hakkıydı. Bütün memleketi alâkadâr eden meseleler için temsilciler heyetinden meydana gelen Kurultay toplanırdı. Kazan Hanlığı’nın iktisâdî temeli tarıma dayanırdı. İslavlara hububat mahsulleri, meyve, bal, balmumu, balık ile çeşitli kürk ve eşyâları ihraç edilirdi. Kazan’da yabancı tüccarlar için ayrı bir bölge kurulmuştu. Her yıl 24 Eylül günü Volga Nehri’ndeki adada panayır kurularak ülkenin her tarafındaki tüccarlar burada toplanır, alışveriş yaparlardı. Kazan’da saraylar ve câmiler inşâ edilerek, âlimlerin ve dînî müesseselerin bütün ihtiyaçları devlet bütçesinden karşılanırdı. Dânişmend, derviş, hâfız, hâkim, kâdı, molla yetiştirilerek, her Kazanlı İslâm dîninin esaslarını öğreninceye kadar câmi, mekteb ve medreselerde okutulurdu. Kul Şerîf Câmii ve Medresesi en meşhur Kazan müessesesidir. Kazan Hanlığı, Ruslar tarafından işgâl edilince maddî ve mânevî eserler yağmalanıp, tahrib edildi. Devlet adamları ve âlimler katliamlarda insafsızca, çocuklar da kadınlarla birlikte öldürüldüler.Bugün Kazan’da Rusya Federasyonuna bağlı Volga (İdil) Tatar Cumhûriyeti hâkimdir. |
153 |
Menteşeoğulları Beyliği | Güneybatı Anadolu’da kurulan bir Türk beyliği. Merkezi bugünkü Muğla vilâyeti olan, bu beyliğin hâkimiyeti on üçüncü yüzyılın ortalarından on beşinci yüzyılın başlarına kadar devâm etti.Anadolu’ya bütünüyle sâhip olup, askerî ve siyâsî hâkimiyetlerini iskân siyâsetiyle de pekiştirmek isteyen Selçuklular; gazâ akınları için, Moğol zulmünden kaçan Türk boylarını batıya yerleştiriyorlardı. Menteşe Bey’in kumandasındaki Türkler de, Bizanslıların Karya, Osmanlıların Menteşe eli dedikleri, bugün Muğla denilen bölgeye yerleştirildi. Bu arada Moğol tesiriyle Selçuklu Devleti nüfuzunun günden güne azalması uçlardaki Türk unsurlara geniş bir hareket serbestisi vermekteydi. Nitekim Menteşe Bey idâresindeki Türkmenler de 1261’den sonra Muğla çevresinde fetihlere girişerek, bölgeye daha sağlam bir şekilde yerleşmeye başladılar. 1278 yılında Bizans İmparatoru Mihail-VIII’in oğlu Andrenikos Muğla’yı büyük bir ordu ile kuşattı ise de alamadı. Aydın ve Güzelhisar kalelerini tahkim edip geri döndü. Onun dönüşü ile harekete geçen Menteşe Bey, kısa sürede Aydın ile Güzelhisar’ı zaptetti (1282). Böylece Türkler Menderes havzasına tamâmen hâkim oldular. On üçüncü yüzyılın ikinci yarısından sonra başlayan hâkimiyetleri Antalya’nın Alakır Çayı batısından îtibâren; Fenike, Kaş, bütün Muğla, Çameli, Acıpayam, Tavas, Bozdoğan ve Çine’ye kadar yayıldı. Donanmaya sâhip olan Beylik Akdeniz ve Ege denizinde faaliyetlerde bulundu. 1282 yılından sonra vukû bulan olaylarda Menteşe Bey’in adına rastlanmamaktadır. Bu durumda onun 1282 yılı sonunda ve 1283’te vefât ettiği sanılmaktadır. Meğri yakınlarında bulunan türbesinde medfûndur. Menteşe Beyden sonra, yerine oğlu Mes’ûd Bey geçti. Saltanat değişikliğinden faydalanmak isteyen Bizanslılar tekrar Karya üzerine sefere kalkıştılarsa da muvaffak olamadılar. Rodos Adasına Çıkarma Yapıldı Bizanslıları bozguna uğratan Mes’ûd Bey, güçlü donanmasıyla Rodos Adası’na çıkartma yaptı. 1300’de yapılan çıkartma ile Rodos Adası’nın Türkler tarafından fethi, papalığı harekete geçirdi. Papa Beşinci Kleman ile Fransa Kralı Güzel Filip’in teşvik ve yardımları üzerine Hıristiyanlığın korsan, tarîkat mensubu Sen Jan Şövalyeleri Rodos’a hücum ettiler. 1310 yılında başlayan Sen Jan Şövalyelerinin hücumu 1314 yılında Rodos’un işgâline kadar devâm etti. Mes’ûd Bey 1320’den önce vefât edince yerine oğlu Şücâüddîn Orhan Bey geçti. Şücâüddîn Bey de, 1320’de Rodos Adası’na sefer tertip edip, adayı işgâlden kurtarmak istedi, fakat muvaffak olamadı. 1340’larda vefat ettiği tahmin edilen Şücâüddîn Orhan Bey’in yerine oğlu İbrâhim Bey geçti. İbrâhim Bey, Lâtin Haçlılarının işgâline uğrayan İzmir’i kurtarmak için 1344’te Aydınoğlu Umur Bey’e yardım etti. Menteşe donanması, Lâtinleri devamlı tâciz etti. Menteşe ve Venedik donanmasının mücâdelesi 1355 antlaşmasına kadar sürdü. İbrâhim Bey’in 1360’larda vefâtıyla Menteşeoğulları Beyliği, Mûsâ, Mehmed ve Ahmed adlarındaki üç oğlu arasında taksim olunarak, idâre edildi. Osmanlı Devleti’nin Anadolu ve Rumeli’nde genişleyip, büyümesiyle Menteşeoğulları Beyliği toprakları da, Yıldırım Bâyezîd Han’ın 1390 Anadolu seferi sonunda Osmanlı hâkimiyetine geçti ve 1402 Ankara Muhârebesi’ne kadar Osmanlı hâkimiyetinde kaldı. Osmanlı Devletine Katıldılar Tîmûr Han, Anadolu beylerine eski yerlerini iâde ettiğinde İbrâhim Bey’in oğlu İlyâs Bey’e de Menteşe’yi verip, emir tâyin etti. 1402-1413 yılları arasındaki Fetret devrinden sonra, Menteşeoğulları âilesi 1414 yılında Osmanlı Sultânı Çelebi Mehmed Han’ın yüksek hâkimiyetini tanıdı. Menteşe toprakları 1424 yılında bütünüyle Osmanlı Devleti’ne katıldı. Anadolu’nun güneybatısında iki yüz yıla yakın hâkim olan Menteşeoğullarına âit kültür ve sanat eserleri hâlâ mevcuttur. Bölgede câmi, medrese, türbe ve diğer sosyal müesseseler inşâ eden Menteşe Beyliği’nin Milas, Muğla, Beçin ve Balat şehirlerinde zamânına göre fakülte derecesinde yüksek vasıflı medreseleri vardı. İlyâs Bey’in 1404 yılında Balat’ta yaptırdığı câmi, Türk sanat eserlerinin nâdide nümûnelerindendir. İlyâs Bey adına İlyâsiye fi’t-Tıb adında bir tıp kitâbı, Mehmed Bey oğlu Mahmûd Çelebi adına da Bâznâme adında avcılığa dâir bir kitap Farsça’dan tercüme edildi. Menteşe beyleri, ilme, âlimlere çok değer verip, himâye ederlerdi. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin torunlarından Ulu Ârif Bey’e hürmet gösterip; Mevlevîliğin bölgelerinde yayılmasına müsaade ettiler. Menteşeoğullarının, devrin diğer Anadolu beyliklerinden ayrı kuvvetli bir donanması vardı. Mısır’daki Memlûkler Frenklere karşı Anadolu’dan yardım isteyince, Menteşeoğulları iki yüz kadırga gönderme vaadinde bulundular. Bu hâl Menteşeoğullarının denizlerdeki güç ve seviyelerini göstermesi bakımından önemlidir. Menteşeoğulları, Akdeniz ve Ege’de korsanlara karşı devamlı mücâdele etmişlerdir. |
152 |
Eşrefoğulları | On üçüncü asrın sonlarına doğru Beyşehir ve Seydişehir civârında kurulmuş bir Türk beyliği. Beyliğin kurucusu Seyfeddîn Süleymân Bey, Anadolu Selçuklularının uç beyi idi. Selçuklu Sultanı Üçüncü Gıyâseddîn Keyhüsrev, 1283 senesinde İlhanlı hükümdarı tarafından öldürülünce, yerine amcasının oğlu İkinci Gıyâseddîn Mes’ûd geçti. Gıyâseddîn Mes’ûd Konya’daki Eşrefoğlu ve Karamanoğlu kuvvetlerinin Gıyâseddîn Keyhüsrev taraftarı olması sebebiyle Konya’yı bırakarak, Kayseri’yi devlet merkezi yaptı. Gıyâseddîn Keyhüsrev’in annesi, devletin, iki torunu ile Mes’ûd arasında paylaştırılmasını isteyerek, Eşrefoğullarını ve Karamanoğullarını Konya’ya çağırdı. Eşrefoğlu Süleymân Bey’e saltanat nâibliği verildi. Bu şehzâdeler, 1285 senesinde tahta çıkarıldı. Yedi ay gibi kısa bir süre sonra Gıyâseddîn Mes’ûd ve vezir Sâhib Ata’nın gayretleriyle şehzâdeler bertaraf edildi. Bunların tahttan indirilmesi üzerine Eşrefoğlu Süleymân Bey, kendi merkezine çekildi ve Sultan Mes’ûd’a karşı cephe aldı.1286 senesinde Eşrefoğullarının merkezi Germiyanoğulları tarafından yağmalandı. 1288 senesi başlarında Eşrefoğlu Süleymân Bey, Ilgın’a akın yaptı. Aynı sene Sultan Mes’ûd ile barışarak itâatini arz etti. Beyliğin merkezini Beyşehir’e nakletti ve şehrin etrâfını surlarla çevirdi. Eşrefoğlu Süleymân Bey, 1302 senesi Ağustos ayının yirmi yedisinde Beyşehir’de vefât etti. Yerine büyük oğlu Mehmed Bey geçti.Mehmed Bey, beyliğinin topraklarını kuzeye doğru genişletmeye muvaffak oldu. Akşehir ve Bolvadin’i ele geçirdi. 1314 senesinde Anadolu beylerinin itâatlerini sağlamak ve âsîlerini cezâlandırmak için sefer düzenleyen İlhanlı Devleti’nin Beylerbeyi Emîr Çoban’a itâat eden beyler arasında Mehmed Bey de vardı. Mehmed Bey’in 1320 senesinden sonra öldüğü, Bolvadin’de yaptırdığı câminin kitâbesinden anlaşılmaktadır.Mehmed Bey’in yerine oğlu İkinci Süleymân Bey geçti. Süleymân Bey zamânında uçlarda bağımsızlıklarını muhafaza etmeye çalışan beylere karşı İlhanlı Devleti’nin Anadolu Vâlisi Demirtaş harekte geçti. 1326 yılında Beyşehir’e yürüyerek şehri ele geçirdi. Süleymân Bey’i işkenceyle öldürerek, göle attırdı. Böylece Eşrefoğulları Beyliği sona erdi.Seyfeddîn Süleymân Bey, 1297 senesinde Beyşehir’de nefis Türk mîmârî eserlerinden olan bir câmi yaptırdı. Bu câminin mihrâbı çok güzel olup, Selçuklu mîmârîsinin devâmıdır. Türbesi bu câminin yanındadır. Mehmed Bey de Bolvadin’de güzel bir câmi yaptırmıştır.Mübârizüddîn Mehmed Bey adına, Şemsüddîn Mehmed Tüsterî tarafından Arapça Fusûl-ül-Eşrefiyye isimli bir eser yazılmıştır. Eserin yazması, Ayasofya kütüphânesi 2445 numarada kayıtlıdır. |
151 |
Aydınoğulları Beyliği | On dördüncü asır başında Aydın ve çevresinde kurulan Türk beyliği. Germiyan ordusu subaşısı Aydınoğlu Mübârizüddîn Mehmed Bey kurmuştur. Germiyanoğlu Birinci Yakub Bey tarafından Aydın ve çevresini fethetmekle görevlendirilen Mehmed Bey, öncelikle Sasa Bey’in elindeki Tire, Ayasluğ (Selçuk) ve Birgi’yi ele geçirdi. Bu çarpışmalar sırasında Sasa Bey öldürüldü (1307).Bundan sonra Birgi’yi kendisine merkez seçerek beyliğini ilan eden Mehmed Bey, gazâ harekatına devam etti. 1310’da Müslüman İzmir’i 1328’de gavur İzmir’i ele geçirdi. Mehmed Bey bundan sonra ortaçağ İslâm-Türk geleneğine uyarak, ülkesinin idaresini beş oğlu arasında pay etti. Kendisi hükümdar sıfatı ile Birgi’de oturdu. Ayasluğ’da kurduğu tersane ile güçlü bir donanma meydana getirdi. İzmir vâlisi tâyin ettiği oğlu Umur Bey, bu donanmayla Sakız, Ağrıboz, Bozcaada, Mora ve Rumeli kıyılarına akınlar düzenledi. Aydınoğlu Mehmed Beyin 1334’te bir av sırasında attan düşerek hastalanması ve ölümü üzerine yerine kardeşlerinin de ittifakiyle Gazi Umur Bey geçti. Umur Bey 14 yıllık beyliği döneminde devlet merkezi Birgi’de ancak üç gün oturabilmiş, bütün saltanatı savaşlarla geçmiştir. Umur Bey’in devri Aydınoğullarının en parlak devri olmuştur. Saruhanoğlu Süleyman Bey’le beraber giriştiği Yunanistan ve Mora seferlerinden pek çok esir ve ganimetlerle döndü (1335).Bizans şehri olan Alaşehir (Philadelfia), yarım asra yakın zaman Türk taarruzlarına karşı koymuştu. Zor durumda kaldıklarında kaleyi kuşatanlara cizye ve haraç veriyorlardı. Bu şehri almayı muhakkak arzu eden Umur Bey, 1335 yılında, yaralı olmasına rağmen şehri kuşattı ve kısa sürede fethetti. Bizans İmparatoru ile dostça geçinen Umur Bey, adalardaki isyanların bastırılmasında imparatora yardım etti. Nitekim 1336 yılında Bizans İmparatoru, Umur Bey’le bir dostluk antlaşması yaparak, Sakız Adası’nı Aydınoğullarına bıraktı. Bizans’la olan antlaşmasına sadık kalan Umur Bey de onlara gerektiğinde yardımda bulundu.Gazi Umur Bey, 1338-1339 yıllarında yanında kardeşi Hızır Bey de olduğu halde Adalar denizi ve Yunanistan’a seferler düzenledi. Daha sonra Karadeniz’e geçerek Kili ve Eflak seferlerini gerçekleştirdi (1340). Umur Bey bu son sefere üç yüz gemi ile çıktı. Güçlü bir donanmaya sahib olduğundan Girit ve Kıbrıs üzerine olan akınlarını yoğunlaştırdı ve muvaffakiyetleri her tarafa yayıldı. Haçlılara Şiddetle Karşı KoydularÖzellikle bu seferler sonunda Latinlerin yakın doğudaki menfaatleri tamamen yok olduğundan, Papa, Aydınoğulları üzerine yeni bir Haçlı seferi düzenlenmesini teşvik etti. 1344-45 yıllarında Kıbrıs, Cenova, Venedik ve Rodos gemilerinden teşekkül etmiş olan Haçlı donanması ansızın ve büyük bir baskınla sahil İzmir’i aldı. Ancak Haçlılar yukarı İzmir’i elinde tutan Umur Bey’in şiddetli ve devamlı taarruzlarıyla karşılaştıklarından, kesin neticeye ulaşamadılar. Sonunda antlaşma yapmağa karar verdiler. Fakat, bâzı müttefiklerin antlaşmaya yanaşmaması üzerine, Papa bu antlaşmayı onaylamadı. Antlaşmayla bir sonuca varamayacağını bilen Umur Bey, Sahil İzmir’ini almak için bütün gücüyle silaha sarıldı ve burayı var kuvvetiyle kuşattı ve bu esnada ön saflarda kahramanca döğüşürken şehit düştü. Mânevî güçleri sarsılan Aydınoğulları, İzmir üzerine yapılan bu kurtarma teşebbüsünden sonuç alamadılar.Gazi Umur Bey’in şehit düşmesinden sonra, yerine büyük kardeşi Hızır Bey geçti. Hızır Bey, Umur Bey’in yerini dolduracak bir kimse olmadığından, Haçlılara karşı mukavemet gösteremedi ve ağır şartlarla, bir antlaşma imzaladı (1348). Bu antlaşma Aydınoğullarının faaliyetlerini durdurmuş ve beyliğin çökmesine sebeb olmuştur.Hızır Bey devlet merkezini Selçuk’a nakletti ve kendisinden sonra başa geçen kardeşi Îsâ Bey de burada saltanat sürdü. Osmanlılara BağlandılarÎsâ Bey zamânında, Osmanoğullarının Anadolu birliğini kurma ve genişleme siyasetine çıkan Aydınoğulları Birinci Murad Han’ın 1389’da Kosova Savaşı’nda şehit olmasından faydalanmak istediler. Karamanlılar başta olmak üzere, diğer bâzı beyliklerle ittifak yaparak, Osmanlıların aleyhinde faaliyette bulundular. Fakat yeni padişah Yıldırım Bâyezîd, Rumeli işini yoluna koyduktan sonra, ilk iş olarak Anadolu tarafından gelecek tehlikeleri ortadan kaldırmaya çalıştı. Alaşehir’i alıp, Aydın taraflarına indi. Mukavemet görmeksizin Aydıneli’ni tamamen ele geçirip Îsâ Bey’i aldı. Îsâ Bey’in karşı koymadan ülkesini teslim etmesine mükafat olarak kendisini İzmir ve civarının müstakil emiri tanıdı. Kızı Hafsa Hatun ile de evlenerek aradaki bağı kuvvetlendirdi. Bir müddet sonra Îsâ Bey’i İznik’te ikamete mecbur ederek, Aydınoğulları Beyliği’ni kesin olarak Osmanlılara bağladı.Ankara savaşında (1402) Yıldırım Bâyezîd’in Tîmûr’a mağlup ve esir düşmesinden sonra Aydınoğulları Beyliği tekrar canlandı. Ancak bu sırada Îsâ Bey ölmüştü. Bu itibarla Aydınoğullarının başına Tîmûr Han’ın emriyle, oğlu Mûsâ Bey geçti. Ertesi yıl Mûsâ Bey’in vefatı üzerine yerine İkinci Umur Bey geçti (1403). Fakat Aydınoğlu İbrahim Bahadır Bey’in oğlu ve İzmir vâlisi Cüneyd Bey buna karşı çıkarak, saltanat iddiasında bulundu. İkinci Umur Bey’in üzerine yürüyerek Ayasluğ’u zabteden Cüneyd Bey, Umur’un 1405’te ölümüyle de Aydınoğulları topraklarına tek başına, 1425’e kadar bâzı fasılalarla hâkim oldu.Cüneyd Bey, yerini sağlamlaştırmak için Osmanoğulları arasındaki taht kavgalarına karışıp, her defasında şehzadelerden birini tutarak zaman zaman kendisine müttefik bulmak ve mevcut ittifaklara katılmak yolunu tuttu. Birçok kereler başarısızlığa uğramasına rağmen, kendini bağışlatmayı bildi. Her seferinde yeni vazifeler almaya muvaffak oldu. İkinci Murad Han zamânında rahat durmayan Cüneyd Bey, sıkışınca Sisam adası karşısındaki İpsili (Aydın ilinde, Sivrihisar) kalesine sığındı. Ancak Karamanlılardan umduğu yardımı göremeyince, teslim oldu ve öldürüldü. Böylece Aydınoğulları toprakları tamamiyle Osmanlıların hakimiyeti altına girdi (1425). Çok Kıymetli Mimari ve Dinî Eserler BıraktılarAydınoğulları, hakimiyetleri altında bulunan Birgi, Tire, Aydın ve Selçuk’u câmi, medrese, Han ve hamam gibi eserlerle süslemişlerdir. Aydınoğulları mimarisinde Anadolu Selçuklu sanatının etkisi görülmektedir. Aydınoğulları beyliğinin en önemli eseri, Selçuk’taki Îsa Bey Câmii’dir. Mimar Ali bin Dımışkî’nin inşa ettiği câmi, Şam’daki Ümeyye Câmii’nin temel özelliklerini taşıdığı gibi, yenilikler de bulunmaktadır. Diğer önemli eserler, Birgi’de Aydınoğlu Mehmed Bey Câmii (Ulu Câmi) ve türbesi, Karahasan Câmii, Sultanşah Türbesi’dir.Aydınoğulları kültür bakımından da büyük hizmetlerde bulunmuşlardır. Tezkiretü’l-Evliya, Arâisü’l-Mecâlis adlı Peygamberler târihi, Süheyl ü Nevbahar ile Hüsrev ü Şirin tercümesi gibi pek çok dil yadigarı, ilme değer veren Aydınoğulları sayesinde yazılmış ve bunlardan bazıları günümüze kadar gelmiştir.Aydınoğulları Latinlerle yaptıkları ticaret dolayısıyla yabancı sikke kullandıkları gibi, İslâmî sikkeleri de vardır. Bundan başka Birinci Umur Bey’in bakır sikkeleri ile Îsâ ve oğlu Mûsâ beylerin ve Cüneyd Bey’in gümüş sikkeleri bulunmaktadır. Aydınoğulları Beyliği’nin devlet teşkilâtı diğer Anadolu beyliklerine benzemektedir. |
150 |
MAKALELER | DİL VE EDEBİYAT | TARİH | SULTANLAR | HABERLER |
---|---|---|---|---|
Kültürümüz | Türk Dili | Türk Devletleri | Türk Sultanları | Günün Haberi |
Medeniyetimiz | Uydurukça-Türkçe Sözlük | Türkiye’deki Türk Dünyası | Türkistan Evliyaları | |
Türkistan | Şiirlerimiz | Muhteşem Mimarimiz | Sultan Abdülhamid Han | |
Kafkasya-Kırım | Zaferlerimiz | |||
Balkanlar- Rumeli |
Ziyaretler | |||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|
Bugün | : | 79 | |||||
Toplam | : | 13338073 | |||||
e-mail : turkdunyasi@hotmail.com | |||||||
© 2015 Türk Âlemiyiz "Türk Dünyasının İnternet Sitesi" (www.turkalemiyiz.com) | |||||||