Cinque Terre
Yabancı Dille Yükseköğretim Prof. Dr. Ayhan Songar
Y

abancı dille yükseköğretimin dilimiz, kültürümüz ve geleceğimiz bakımından ne manâ ifade ettiğini bu sütunlarda defalarca anlatmaya çalıştım. Tam dünkü kapitülasyonlar hakkındaki makalemi yazmıştım ki elime Mesaj dergisinin 17 Ekim tarihli nüshası geçti.

Dergide Mustafa Çiçek imzası ile yabancı dille yükseköğretim konusunda nefis bir araştırma yayınlanıyordu. Evvelâ muhterem Çiçek’e çalışmasından ve dikkatinden dolayı, kıdemli bir üniversite hocası ve Türk diline gönül vermiş bir insan olarak teşekkür ederim. Bu yazı ile bana, bugün tekrar aynı meseleyi ele alma imkânını verdiği için de ayrıca kendilerine teşekkür borçluyum.

Makalede, Atilla İlhan dostumuzun bir cümlesi naklediliyor: “Bir ülkeyi tutsak edebilmenin ilk yolu o ülkenin dilini ortadan kaldırmaya çalışmak ve öğretim dili olarak başka bir dili empoze etmektir. Kültür emperyalizminin başlıca taktiği budur.” Ben bu gerçeği yıllarca önce gittiğim Kenya’da yakınan gördüm, aziz okuyucularım.

Kenyalının kendisine has bir ana dili vardır; Swahili lisanı. Ama bugün o dille bir Kenyalının meramını ifade etmesi mümkün değildir. Eğer yanılmıyorsam Swahili dilinde halen kullanılan 30-35 kelime kalmış. Bir millet için bunun ne büyük bir felâket olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.

Kenya’da sokak levhaları, dükkân tabelaları ve daire isimleri hep İngilizce’dir. Bir makama dilekçe verecekseniz mutlaka İngilizce yazmanız lâzım. Zaten isteseniz de yerli dili ile yazamazsınız ya… Zira yerlilerin dilinin alfabesi var mı bilmem ama, derdini anlatacak kadar kelimesi yoktur. Onun içindir ki Kenya ne kadar istiklâlini ilan etmiş olursa olsun, fiilen İngiliz müstemlekesidir. Bugün artık dükkân tabelaları bile İngilizceleşmeye başlıyan Türkiyemizi Kenya haline getirmeye kimsenin hakkı olmamalıdır.

Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra yeni istiklâlini kazanan Türk ülkelerine bakın. Burada kaç defa yazdım ama kimse kulak vermedi. Hâlâ oralarda yaşayan kardeşlerimizin, soydaşlarımızın isimlerinin sonunda Rusça “-ov”, “yev” ekleri vardır. Azerbaycan Devlet Başkanı Haydar Ali Beyin neden Haydar Aliyev diye anıldığına ben akıl erdiremedim. Ama aklımın erdiği bir şey var, gittikçe derlenip toparlanan Rusya için o bölgeleri yeniden sörgeleştirmek bakımından bundan güzel vesile olmaz.

Merhum Tahsin Banguoğlu yabancı dille öğrenim yapan özel okulların birer kapitülasyon kalıntısı olduğunu söylüyordu. Dikkat ederseniz orta öğrenim seviyesindeki yabancı özel okulların çoğu Hıristiyan kilisesine bağlıdırlar. Böylece bunlar, sadece dil değil, din bakımından da ellerinden geleni yapmaktadırlar.

Yükseköğretim’e gelince… Bizde ilk defa yabancı dille yükseköğretim yapan kurum “tıbbiye”dir. İbn-i Sina’yı yetiştirmiş bir millet kendi dilinden tıp terimlerini geliştiremediği için işin kolay tarafını seçmiş, tıbbiyede Fransaca tedrisat yaptırmaya başlamıştır. Onun kalıntıları hâlâ devam etmektedir.

Dünyada Fransa dahil, bizden başka hiçbir ülkede reçeteler Fransızca yazılmaz. Biz değil ilaç terkiplerini, o ilacın nasıl kullanılacağını, tarifesini bile Fransızca yazarız. Halbuki tıbbiyede tedrisatın Türkçe olmasının tarihi 1867’dir. Bir asırdan fazla bir zaman geçmiş ama hâlâ o eğitimin izleri silinememiştir.

Şimdi bu yetmiyormuş gibi yabancı dilden tedrisat yapan tıp fakülteleri açılmaya başlandı. Bunlardan birisi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinin İngilizce bölümüdür. Hep sordum, tekrar sorayım, bu delikanlılar Amerika’da mı hasta muayene edecekler acaba? Yabancı dili iyi öğrenmekle yabancı dilde yükseköğrenim arasındaki farkı, ne yazık ki hâlâ idrâk edemedik.

YÖK Başkanı Sayın Mehmet Sağlam, bildiğim kadarı ile bu konuda benimle aynı fikirde idi. Hattâ YÖK Genel Kurulu da bir müddet önce burada yayınladığım bir kararla yükseköğretimde Türkçe’ye dönülmesini kabul etmişti. Sonra Sayın Sağlam’a birçok yerden tepkiler geldi ve YÖK’ün kararı askıya alındı. Neden, niçin? Kimden ve niye korkuyorsunuz?

Bu millet artık “gönüllü müstemleke” olmak istemiyor. Kendi diline, kültürüne, harsına sahip olmak arzusundadır insanımız. Üniversitelerden mezun olanların da “monşer” değil, “vatandaş” olmasını bekliyoruz. Türk dilini “ilim dili” yapmak, bugün yüz milyonların konuştuğu bu dili dünyanın geçerli dilleri haline sokmak için iki şart var: Dilin yozlaşmasını önlemek dil devrimi denen ve çığ gibi büyüyen tahrip makinesini derhal durdurarak hiç değilse elde kalanı kurtarmak ve yükseköğretimin mutlaka Türkçe yapılmasını temin etmek. Yök’den ve Sayın Mehmet Sağlam’dan bu hususta cesaretli adımlar bekliyoruz, inanın millet arkanızdadır.