Başlık | ||||
---|---|---|---|---|
Bursa'nın Fethi | 5066 | |||
Talas Meydan Muhârebesi |
İ lk müttefik Türk ve İslâm orduları ile Çin ordusu arasında yapılan meydan savaşı. İslâmiyeti henüz kabul etmeyen Türklerin, Orta Asya’da İslâm dînini tanıtıp yayan Araplarla berâber Çinlilere karşı Talas’ta yaptıkları bu harp sebep ve neticesi bakımından çok önemlidir. Göktürk İmparatorluğunu yıkmış olan Çin’in başındaki Tang Sülâlesi (618-906) devrinde İmparator Hivang-Çang (713-755), Türk Hanoğulları’nın hâkimiyetindeki Şaş/Taşkent şehrini ele geçirmek istedi. Bu gâyeyle Taşkent Seferine çıkan Kuça Vâlisi Kao Sien-tche çok geçmeden Taşkent hükümdarı Bagatur-tudun’u esir alarak Çin İmparatoruna gönderdi. Bagatur-tudun’un öldürülmesi üzerine oğlu Tüen-en, başta Karluklar olmak üzere bölgedeki Türk boylarını Çin’e karşı birlikte harekete çağırdı. Ancak Göktürklerin yıkılmasından sonra henüz birliğini kuramamış olan Türkler, Çin kuvvetleriyle tek başlarına mücâdele edemeyeceklerini bildikleri için Abbasîlerden yardım istediler. Ziyad bin Sâlih kumandasında gelen İslâm ordusu, yardımcı Türk kuvvetleriyle birleşti. Bunu haber alan Çin komutanı Kao Sien-tche de 100.000 kişilik orduyla Talas şehrine geldi ve burada müttefik kuvvetlerle karşılaştı. 751 yılı Temmuzunda başlayan savaş pek şiddetli bir şekilde beş gün devam etti. Savaşın son gününde Çin kuvvetlerinin arkasına sarkan Karluklar düşmana ağır bir darbe indirdiler. Kao Sien-tche az bir kuvvetle canını zor kurtarabildi. Savaşta Çinliler, elli bin ölü ve yirmi bin esir verdiler. Talas Meydan Muhârebesinin zaferle neticelenmesi Türk, Çin, İslâm ve dünyâ târihiyle medeniyetinde çok önemli tesirler bıraktı. Çinliler Talas yenilgisinden sonra 20. yüzyıla kadar Tanrı Dağları (Tiyenşan) batısına geçemediler. Batı Türkistan, Çin tehlikesinden kurtuldu. Karluklar, Talas Zaferinden on beş yıl sonra 766 târihinde Tanrı Dağları batısında ve Çu Irmağı boylarında müstakil Türk devleti kurdular. Türkistan’daki Kamlık Buda ve Mani dinlerindeki yerli ve göçebe Türklerle Müslümanlar arasında serbest ticâret, dostluk ve iyi münâsebetler başladı. Türkler, Müslümanlarla tanışıp, İslâm dînini yakından tanıma imkânına kavuştular. İslâm dîninin üstün esasları, mütekâmil hâli, buralardaki Türklerin İslâmiyeti benimsemelerine sebep oldu. İslâm medeniyet dâiresine Orta Asya’da binlerce Türk dâhil oldu. Türkler, kâğıt yapmasını Araplar’a öğretti. Semerkant’taki imâlathânelerde yapılan ipekten kâğıtlar, Orta Doğu ve Akdeniz’e yayıldı. Müslüman Araplar hâkimiyetlerindeki bölgelerden öğrendikleri kâğıdı imâl ederek medeniyetin bütün dünyada hızla yayılmasına hizmet ettiler.
|
235 | ||
Estergon'un Fethi | E stergon şehri Budin’in 45 km kuzeybatısında, Tuna kıyısında Vaç dirseğinin kuzeyinde yer almaktadır. Onuncu yüzyılın sonlarında Hıristiyanlığı benimseyen Macar Krallığının başkenti oldu (996). Dördüncü Kral Bela 12. yüzyılın ortalarında başkenti Budin’e taşıdı ise de şehir dînî merkez olma hüviyetini devam ettirdi. Taç giyme merasimleri yine burada yapıldı. Estergon’u ilk fetheden Osmanlı hükümdârı, Kânûnî Sultan Süleyman Handır. Budin’i fethettikten sonra 1529’da Viyana’yı kuşatmak üzere Avrupa’ya hareket eden pâdişah, Semendire Sancakbeyi Yahyâ Paşazâde Mehmed Beye öncü birlikleriyle ilerlemesini söyledi. Mehmed Bey ve emrindeki kuvvetler, yolları üzerindeki Estergon Kalesini kuşattılar. Kale müdâfîleri karşılarında Osmanlı askerini görünce, silâh atmaksızın kaleyi teslim ettilerse de bu hâl kısa sürdü ve 1531’de elimizden çıktı. Estergon’un kesin olarak Osmanlı hâkimiyetine girmesi, Kânûnî Sultan Süleyman Hanın, 1543’te Avrupa’ya yaptığı Estergon Sefer-i Hümâyûnu adıyla meşhur onuncu seferinde gerçekleşti. Kânûnî Sultan Süleymân Han, Estergon’un fethi için muhteşem ordusu ile 1543 yılı Nisan ayının sonlarında Edirne’den yola çıktı ve Temmuz sonlarında Estergon’a geldi. 29 Temmuz’da kaleyi muhâsara etti. Avusturyalılar, Budin’i kaybettikten sonra Estergon’a önem vermişler, büyük ölçüde tahkim etmişlerdi. |
234 | ||
Zigetvar Zaferi |
C
ihan Hükümdarı Kanunî Sultan
Süleyman, ordusunun başında son seferine çıkıyordu. 13
yıldır, savaştan uzak yaşamıştı. Şehzade
Mustafa ve Şehzade Bâyezîd
gibi iki pırlanta evlâdından olmuş; yaşamak ve hükmetmek gözünden
düşmüştü. Nitekim, Saraydan çıkmadan önce, oğlu Şehzade Selim’e kendi el
yazısı ile vasiyetini yazıp bırakmıştı. Besbelli, Allah’ın huzuruna,
şühedâ mertebesinden dahil olmak istiyordu. 72 yaşındaydı. Nikris
hastalığı, ayaklarını kelepçelemişti.
1566 yılının Nisan sonu idi… Nemçe’ye son dersini vermek için Orduyu Hümayununun başında, köpük beyazı atının üstünde, Edirnekapı’dan şehri terk ederken, sakalı göbeğinde bir pir-ü fâni, ön safda diz çöküp ellerini gökyüzüne kaldırdı; dolu bir sesle şöyle dedi: “Padişahım, biz senden râzı idik, Hak teâlâ da senden râzı ola!” Hünkâr, muradına ereceğini o anda anlamış olmalıdır; çünkü gülümsüyordu. Zigetvar Önlerinde Böyle çıktı, Orduyu Hümâyun İstanbul’dan… Böyle düştü gazâ yollarına… Böyle revan oldu şehişâhin ordusu, doğan güneşe doğru… Murad, zafer!.. Murad, şehadet!.. Hünkâr, yollar elverişli ise, araba ile, değilse, tahtırevanla gidiyor, şehirlere girileceği sıralar, atına biniyordu. Yaş yetmişiki… insanların kırkında, ellisinde hayata veda ettikleri o günlerde, 72 yaş, bugünün doksanı, yüzü… Buna rağmen Sultan Süleyman, yaşının handikapını kimseye duyurmadan ordusunun başına Zigetvar’a ulaştı. Tarih 1566 yılının 5 Ağustos’u idi. Osmanlı akıncıları, Macaristan’ın çimenli topraklarında nal izleri bırakarak köyleri kasabaları dize getirmiş, Osmanlı sancakları ile tepeleri tutmuşlardı. Zigetvar, ünlü bir kale idi. “Yıllarca, dıştan bir yardım almadan, dayanabileceği” iddia edilirdi. Daha önemlisi, Avrupa’nın en yaman kumandanlarından sayılan Kont Zerini (Zerinski Nokloş) kaleyi savunuyordu. O Zerini ki, Şikloş’da, Tırhala sancak beyi ile oğlunu şehit etmiş ve cezayı hak etmişti. Kale kuşatıldı, cenk başladı. Veziriâzam, Sokulu Mehmed Paşa idi. “Siget şehri, her yanından nehirle çevrilmiş olup, Eski Şehir, Yeni Şehir ve kaleden mürekkepti… Bunlardan her biri, köprülerle birbirine bağlıydı” diyor Hammer. Önce, eski şehir topla dövüldü ve iyice yumuşatıldı. Kont Zerini, bu şartlarda eski şehri savunamayacağını anlayınca, yeni şehri baştan aşağıya yaktı ve bütün gücü ile eski şehrin savunmasına geçti. Ama Türkler, hendekleri toprakla doldurup, yeni şehrin harabelerinden atlayarak eski şehri aldılar. Artık başka çare kalmadığı için Kont Zerini de kaleye çekildi. Yaman bir vuruşma sürüyordu! Osmanlılar, kale duvarlarını topla dövüyor, mazgallarını yerle bir ediyorlardı. Zerrini direniyordu ama, daha fazla dayanamazdı. Tek çare; bir baskınla Osmanlı ordusunu şaşırtmaktı… Zerrini, altı yüz kadar askeri ile kaleden fırladı. Muhasara çemberini yarıp çıkmayı tasarlıyordu. Ne var ki, Osmanlılar tetikte idi. Göğsüne iki kurşun, başına da bir ok yiyen Zerini, Yeniçerilerin ayakları dibine düştü. Müjdeden Sonra
Vefât |
233 | ||
Cerbe Muhârebesi |
1 560’ta vukû bulan ve Haçlı donanmasının hezîmetiyle sonuçlanan, deniz muhârebesi. Preveze yenilgisinin izlerini silmek isteyen Avrupalılar, Türkleri Batı Akdeniz’den çıkarabilmek için, Turgut Reisi Cerbe’de vurup askerini imhâ etmek gâyesindeydiler. Ancak bu sâyede Tunus ve Trablus, İspanya’nın eline geçerdi. Türklerin burayı yeniden ele geçirmeleri ise yılları alırdı.Mehdiye Kalesinin yıkılmasından sonra Turgut Paşanın elindeki en müstahkem kale, Cerbe Kalesiydi. Turgut bilhassa son yıllarda burasını iyice tahkim etmişti. Cerbe Adası, Trablus’la Tunus’un arasında bulunduğundan, buradan her iki ülkenin de kontrolü kolay oluyordu. Bunun içindir ki, Haçlıların ilk saldırı noktası Cerbe Adası idi. Cerbe’de yenilen Türklerin Trablus’u savunmaları zor olacaktı. Cerbe’de bin kişilik bir Türk kuvveti vardı. Turgut Paşa’nın esas kuvvetleri Trablus’ta bulunuyordu ve bunların güçlü Haçlı donanmasına bir şey yapamayacakları meydandaydı. Nitekim Haçlıların, Osmanlılara karşı hazırlanmış ve kesin bir zafer almayı aklına koymuş olan iki yüz parçadan mürekkep müttefik donanması, ihtiyat olduğundan epey zamandır sefere çıkmayan Jan Andrea Dorya kumandasında Cerbe önüne geldi. Turgut Paşa bu muazzam kuvvete karşı koyamayacağını anlayarak Trablus’a çekilirken, acele olarak Mora sancakbeyi vâsıtasıyla durumu İstanbul’a bildirdi. Cerbe’yi almaya muvaffak olan İspanyol ve müttefikleri Osmanlı donanmasına karşı acele orayı tahkim ettiler. Buna karşı Piyâle Paşa kumandasındaki Osmanlı donanması Cerbe Adası önüne geldi ve işte burada târihte meşhur Cerbe Muhârebesi yapıldı. Haçlı donanmasının başında başkumandan Andrea Dorya bulunuyordu. Donanma iki yüz gemiden müteşekkil olup, buna 30 bin asker yüklenmişti. 22 yıldan beri, Preveze’den sonra Hıristiyan âlemi böyle bir armadayı bir arada görmemişti. Preveze Taktiği Uygulandı Kaptan-ı Deryâ Piyâle Paşa komutasındaki Türk donanmasında ise Uluç Ali Reis,Seydi Ali Reis ve Turgut Paşa gibi tecrübeli kaptanlar bulunuyordu. Donanma 120 parçadan müteşekkildi. Bu tecrübeli deniz serdarları yaptıkları harp dîvânında düşmanı imhâ için Preveze’de kullanılan taktiği uygulamaya karar verdiler. Piyâle Paşa ve tecrübeli komutanları Haçlı armadasını 14 Mayıs 1560 sabahı pek az bir zâyiâtla birkaç saatte perişân ettiler. Düşman askerinin 20 bini imhâ edildi. Bu muhârebe, Andrea Dorya’nın Preveze’de Barboros’tan yediği silleden sonra, müttefiklere vurulmuş ağır bir darbe oldu. Müttefik kuvvetlerin 60 büyük gemisi batırıldı. Büyükamiral Andrea Dorya yaralı ve perişân bir halde alelade bir kayıkla hayâtını zor kurtardı. Zaferi müteâkip muhâsara edilen Cerbe Kalesi kısa sürede tekrar fethedildi. Kaledeki İspanyol Generali Alvaro bir gemiye atlayarak kaçmışsa da, Turgut Paşa tarafından tâkip edilerek esir alındı. Adanın idâresi Turgut Paşaya verildi. Cerbe’de Türk zâiyatı Preveze’de olduğu gibi hayrete değer derecede az olmuştur. Ancak birkaç küçük Türk gemisi batmış ve şehitlerin sayısı bini bulmamıştır.
|
232 | ||
Vâdi-üs-Seyl Zaferi |
O smanlı Devleti, Kanuni Sultan Süleyman zamanında Cezayir’i fethedince, batısında bulunan Fas ile komşu oldular. O tarihlerde Fas sultanı olan II. Muhammed, Osmanlıların kendi devletini de ele geçireceğinden korkarak, 80.000 kişilik bir ordu ile Cezayir üzerine yürüdü. Cezayir valisi olan Kazdağlı Salih Paşa bunu haber alınca derhal harekete geçti ve Sebû denilen yerde 5 Ocak 1554 günü yapılan harpte Fas kuvvetlerini bozguna uğrattı. Ertesi gün de Fas sultanlığının başşehri olan Fes şehrine girdi. Burada 4 ay kadar hüküm sürdü. Fas sultanı güneydeki Merakeş şehrine kaçmıştı. 4 ay sonra Salih Paşa buradan çekilerek Cezayir’e dönünce sultan, tekrar Fes şehrini ele geçirerek tahtına oturdu. Osmanlıların tekrar kendi ülkesine saldırmasından korktuğu için, kuzey komşusu İspanya ile bir işbirliği anlaşması yaptı. Ayrıca, Osmanlı Padişahlarını Halife-i Müslimin olarak tanımadığını da bildirerek, hutbe lerde onların adının okunmasını yasakladı. Fakat bir yerde hata yapmıştı; hükümdar olduğu sıralarda, Faslılara güvenemediği için, kendi muhafız birliğini, dürüst ve cesur olarak tanıdığı Türkmenlerden kurmuştu. Sultanın Osmanlılarla savaşması ve onlara karşı hristiyan İspanyol larla işbirliği yapması, bu Türkmen muhafızların tepkisine sebep oldu. Hutbede Osmanlı Sultanının İsmi Okunmayınca… Bir Cuma namazından sonra, hutbede Osmanlı sultanının adının okunmadığını gören muhafız alayı kumandanı Salih Kahya, hemen saraya gitti ve bir şey arzedecekmiş gibi hükümdarın yanına yaklaştı, sonra da aniden elindeki baltayı kaldırarak sultanın kafasını uçurdu. Onun yerine de Osmanlı dostu olan I. Abdullah’ı sultan ilan etti ve sabık sultanın kesik başını İstanbul’a gönderdi. Bu hadiseler sırasında Cezayir valisi Salih Paşa öldü ve yerine Barbaroszade Hasan Paşa Cezayir valiliğine tayin edildi. Kanuni’nin emriyle Hasan Paşa derhal ordusuyla Fas’a girdi ve yeni sultanın Osmanlı hükümdarına itaatini kabul etti. Bundan sonra Osmanlılar Fas’ın kuzey sahillerinde, muhtemel İspanyol saldırılarına karşı muhkem kaleler inşa ettiler ve buralar çok sayıda asker yerleştirdiler. Bu hadiseler Avrupa’da büyük korkuya sebep oldu. Osmanlıların Fas üzerinde İspanya’ya geçeceği söylentileri yayıldı. Nihayet 1578 senesinde İspanyol, Portekiz ve diğer Avrupa devlet lerinden kurulu kalabalık bir haçlı ordusu, Osmanlıları kuzey Afrika’dan atmak için büyük bir donanma ile Fas sahillerine çıktı. Bütün İspanyol ve Portekiz Genareller Öldürüldü Cezayir valisi Ramazan Paşa, bunu haber alır almaz hemen harekete geçti ve 4 Ağustos 1578 günü Vâdi-üs-Seyl denilen yerde haçlı ordusu ile karşı karşıya geldi. Burada tarihin akışını değiştecek olan müthiş bir savaş başadı. Ramazan Paşa kumandasındaki 30.000 kişilik Osmanlı ordusu, 80.000 kişilik haçlı kuvvetlerini iki saat içinde perişan etti. 40.000’i öldürüldü, 20.000’i esir alındı. Kalan 20.000 haçlı da sahilde bekleyen gemilerine kaçmayı başardı. Fakat, pusuda bekleyen Osmanlı donanması derhal haçlılar üzerine saldırdı ve düşman gemi lerinin büyük bir kısmı imha edildi. Bu savaşta Portekiz kralının baş kumandanı Sebastian ile bütün Portekiz ve İspanyol generalleri öldürüldü. Eğer bu savaşı osmanlılar kaybetseydi, belki de bugün Kuzey Afrika, bir zamanlar Müslüman memleketi olan İspanya gibi, Hristiyanların eline geçecek ve bir hristiyan ülkesi olacaktı. O tarihe kadar dünyanın en kuvvetli devletleri arasında sayılan ve bilhassa muazzam donanmasıyla Müslüman devletlere çok zararlar veren Portekiz, büyük devletler arasından silinerek, bir çok denizaşırı toprağını kaybetti. Bilhassa uzakdoğudaki Müslüman devletler rahat bir nefes aldılar.
|
231 | ||
Ridâniye Meydan Muhârebesi |
O smanlı ordusunun kesin zaferiyle netîcelenen Osmanlı-Memlûk meydan muhârebesi. 22 Ocak 1517 târihinde Kâhire yakınlarındaki Ridâniye mevkiinde Osmanlı Sultânı Birinci Selim Han ile Mısır Memlûk Sultanı Tomanbay arasında meydana geldi. Netîcesi îtibâriyle İslâm ve Osmanlı târihi bakımından önemli hâdise ve değişikliklere sebep oldu.Sinâ Çölünü Beş Günde Geçti Sultan Selim Han, Osmanlı Devleti aleyhine başka devletlerle ittifak içine giren Memlûk Devletine karşı, 1516 yılında Mısır Seferine çıktı. 24 Ağustos 1516 târihinde Mercidâbık’ta Mısırlıları mağlup ederek, Sûriye veFilistin’i zaptetti. İleri harekâta devamla ağırlıklarıyla berâber Sinâ Çölünü beş günde geçerek, Sâlihiye’ye geldi. Sinâ Çölünü geçerken yağmur yağınca, her birine dörder ve altışar çekim hayvanının koşulduğu ağır arabalardaki yüzlerce top, kumların katılaşması sâyesinde kolayca geçirildi. Ordu ve hayvanlar su sıkıntısı çekmedi. Sultan Selim Hanın Ridâniye’ye giderken, ordunun ağırlıklarıyla bir günde elli kilometre yürümesi, harp târihinde rekordur. Osmanlı ordusu, 21 Ocakta Kâhire’ye çok yakın Birket-ül-Hac mevkiinde konakladı. Mısır Seferi esnâsında, çölde ve Kâhire yakınında Bedevî eşkıyâların ve Memlûklerin tecâvüzkâr saldırılarına karşı tedbir alınıp, taarruzları önlendi. Tomanbay kumandasındaki Mısır-Memlûk ordusu, Âdiliye’deydi. Kâhire’nin kuzeyindeki Ridâniye Köyü Ovası önündeki cephesi, kuzeydoğuya dönük bir mevzi hazırlayıp, doğuda El-Mukattam Dağına; batı kanadı da Nil Nehrine dayatılmıştı. Bu mevziin önü açıktı. İleri arâziye hâkim olup, Sinâ Çölünden gelen yolu kapayan ve kontrol altında bulunduran bir vaziyetteydi. Mevzi kazılan derin bir hendekle çıkan toprağın bu hendeğin önüne atılmasıyla hazırlanan bir siper ve gerisine gömülen iki yüz top vardı. Toplar Avrupa’dan getirilmiş olup, topçular yabancıydı. Sultan Selim Han, esirlerden ve keşif netîcesinde Memlûk muhârebe usûlünü tespit ettirdi. Vakit geçirmeden düşmana son darbeyi vurmak için çok dâhiyâne ve cüretli bir kararla harekete geçildi. Ridâniye mevziine, cepheden taarruz vazîfesi yapacak ihtiyâtî kuvvetleri bıraktıktan sonra, asıl kuvvetlerle 21/22 Ocak 1517 gecesi Kâhire’nin doğusundaki El-Mukattam Dağını dolaşarak sarktı. Osmanlı toplarını sür’at ve mahâretle uygun yerlere yerleştirdi. Böylece Sultan Selim Han, Memlûklerin beklemediği bir istikâmetten taarruz etmekle, Mısırlıları baskına uğratıp, taktik plânlarını bozarak, uzun zamandan beri büyük emeklerle hazırladıkları mevzi ve topları muhârebe dışı bırakacaktı. 22 Ocak sabahı harp başlamadan önce iki tarafın muhârebe düzeni bu hâldeydi. Muhârebe, 22 Ocak 1517 sabahı erken saatlerde başladı. Mısır ordusunun önündeki Osmanlı alayı hücûma geçince, Tomanbay önceden mevzîlerde hazır beklettiği topların ateşe başlamalarını emretti. Bu arada gerilerine sarkmış bulunan asıl Osmanlı kuvvetlerinin “Allah, Allah!” nidâları ile kendilerine hücûm ettiğini görünce, şaşkına döndü. Topları mevzilerinde kalıp işe yaramadı. Memlûk kuvvetleri bir anda iki ateş arasında kaldı. Fakat Memlûk süvârileri büyük bir cesâretle ileri atıldılar. Merkezdeki saflar birbirine girip, iki taraf da kıyasıya muhârebeye tutuştu. Yakın muhârebe ve boğuşma kayıpları arttırdı. Osmanlı topu ve tüfekçisinin ateşi altında mücâdele edip, pervâsızca direnmeleri Memlûk kayıplarını daha da arttırdı. Yirmi beş bin kayıp veren Memlûk ordusunun geride kalanları Kâhire’ye ve oradan da Sait istikâmetine çekildi. Sultan Tomanbay da Kurtbay ve bir avuç adamıyla selâmeti kaçmakta buldu. Vezir Yûnus Paşa, Memlûklere karşı zaferin kazanıldığını ve Tomanbay’ın kaçtığını Sultan Selim Hana bildirdiğinde; “Lala Lala! Mısır’ı aldık ama Sinân’ı kaybettik. Sinân’ı Mısır’a değişmezdim. Sinân’sız Mısır’da ne güzellik olur?” sözleriyle Sinân Paşanın yanındaki kıymetini belirtti. Ertesi gün vezîriâzam Sinân Paşa ve diğer şehitler defnedildi. 24 Ocak 1517 târihinde Kâhire’ye girilip Mısır’ın fethi tamamlandı. Osmanlı zaferiyle netîcelenen Ridâniye Meydan Muhârebesi; Osmanlı Devletine ve dünyâ târihine pekçok maddî ve mânevî faydalar sağladı. Mısır, Arabistan Yarımadası, Osmanlı hâkimiyetine geçti. Kızıldeniz’e ve Hind Okyanusuna inilip, Kuzey Afrika hâkimiyet yolu açılarak, Osmanlı hudûdu Atlas Okyanusuna dayandırıldı. Hicaz ve Orta Doğudaki mübârek makamlar Osmanlı hizmetine açıldı. Buralar nâdide eserlerle süslendi. Yeni eserler ve ilâveler yapılarak, istifâdeye sunuldu. Halîfelik, Sultan Selim Hana geçerek Osmanlı pâdişâhları saltanata ilâveten hilâfet makâmına da sâhip olmalarıyla, İslâm âleminin de lideri oldu.
|
230 | ||
Çıldır Meydan Muhârebesi | Ç ıldır Meydan Muhârebesi, 9 Ağustos 1578'de Osmanlı Devleti ile Safevi kuvvetleri arasında yapılan meydan savaşıdır. 1555 yılında imzalanan Amasya Antlaşması'yla Safevi Şahı I. Tahmasp; Osmanlıların Kars, Iğdır, Revan (Erivan) ve Tebriz çevresindeki egemenliğini kabul etmişti. 23 yıl sonra antlaşma bozuldu ve bu bölgeler tekrar Safevilerin eline geçti. III. Murad tarafından sefer ile görevlendirilen Lala Mustafa Paşa, önce Erzurum'a geldi. Deveboynu'nda karargâhını kurdu. İran Şahı, Erzurum üzerine ordusunu gönderince savaş kaçınılmaz olmuştu... Sadrazam Lala Mustafa Paşa, bu iş için Erzurum Beylerbeyi Özdemiroğlu Osman Paşa'yı görevlendirdi. O da hemen Derviş Paşa'yı düşman kuvvetleri hakkında istihbarat yapması için küçük bir öncü kuvvetle, İranlıların karargah kurduğu Çıldır civarına gönderdi. Yanında üç yüz kadar asker bulunuyordu... Bu sırada, Ardahan Sancakbeyi Abdurrahman, kendi üzerine düşeni yerine getirerek Çıldır Gölü'ndeki "Ağca Kalesi"ni fethetti. Bunun üzerine, sefere çıkan Tokmak Han komutasındaki yaklaşık 30.000 kişilik Safevi Ordusu ile Türk ordusu Çıldır yakınlarında 9 Ağustos 1578'de karşılaştılar. Savaşta Türk ordusu önemli bir zafer kazandı ve Aras boyu tekrar Osmanlıların eline geçti. Zafer, Safevi direncini önemli ölçüde kırdı ve Gürcistan ile Azerbaycan'ın yolunu açtı. Çıldır Zaferi'nden sonra ileri harekatına devam eden Türk ordusu aynı yıl içinde Gürcistan ve Şirvan'ı fethederek Hazar Gölü kıyılarına ulaştı. Derviş Paşa Şehit Oldu Derviş Paşa, İran ordugahına yaklaştığı zaman, onların gayet dağınık vaziyette olduğunu gördü ve aniden içlerine daldı. O kadar şiddetli saldırmıştı ki, bu üç yüz kişi ile düşmanın iki alayını bozdu. Diğerlerini de yüzgeri etti. Fakat İranlılar çabuk toparlandılar. Geriden aldıkları taze kuvvetlerle karşı hücuma geçtiler. Müthiş bir çarpışma başladı... Derviş Paşa'nın askerleri hızla eriyordu. Ağalardan otuzu şehid olmuştu... Nihayet Paşa'yı da atından yere düşürdüler. Derviş Paşa, o sırada yetişen ağalardan ikisinin yardımı ile atına tekrar bindi ve bu sırada da zaten Özdemiroğlu Osman Paşa esas kuvvetlerle yardıma yetişmiş ve duruma hakim olmuştu... Derviş Paşa bir kenarda duruyordu. Atının üzerine yatmış gibi eğilmişti. Osman Paşa, gayrete getirme için bağırdı: O gün savaş akşama kadar sürdü... Beş bine yakın asker kaybeden İranlılar mağlup olmuşlardı. Tarihimize "Çıldır Zaferi" olarak geçen bu savaşın galibi Osman Paşa idi. Fakat hiç şüphesiz Derviş Paşa'nın payı da büyüktü... "Cenk bitti mi Paşam?" Çıldır Zaferi'nden hemen sonra ayrıca Çıldır Eyaleti kuruldu. Arpalı, İmirhev, Pertekrek, Ardanuç, Çeçerek, Aspinze ve Ude sancaklarına sahip eyaletin ilk beylerbeyi Atabegli Mustafa (Minûçihr) Paşa oldu. |
229 | ||
Uyvar Zaferi | Uyvar önünde bir Türk gibi kuvvetli F azıl Ahmed Paşa 'nın mühürdarı Hasan Ağa ile Erzurumlu Osman Dede, Orta Avrupa 'nın kapısı sayılan Uyvar'ın muhasara ve fethinde hazır bulunmuşlardı. Tarihimizin zaferler silsilesi içinde önemli bir yeri olan bu olayın hikâyesini, onların kalemlerinden sunuyoruz. Dört koldan muhasara Duvar Yerle Bir
|
228 | ||
Dargo Meydan Muharebeleri |
T ürk harp tarihinin şanlı sayfaları arasına gömülmüş en kanlı savaşlardan birisi de muhakkak ki Dargo Meydan Muharebesidir. Bu savaş muazzam Rus ordularına karşı Şeyh Şamil’in enbüyük zaferi ile neticelenmiştir.Dargo meydan muharebesi, Şâmil’in cihana sığmayan büyük askerî kudret ve dehâsını, şöhretin arşına çıkaran en mühim zaferidir. Dargo, düşmanlara değil, dostlara dahi yol vermeyen Kafdağıyla efsane ormanlarının bağrında gizlenmiş büyük bir sır ve müthiş bir muammadır. Kafkas dağlarının sarp yamaçları ve uçurumlar üzerine kurulmuş olan Dargo, kırk, elli hanelik bir köy olup; çok sarp ve dar bir dağ yolu ile Veden ve Andi’ye bağlı bulunuyordu. “Dargo” diye anılan kanlı savaş, 1845 yılı yazında Çeçenistan’da cereyan etmiştir. 25 Mayıs 1845’te Dargo’ya hücuma hazırlanan Rus Genelkurmay Başkanı General Kont Vorontsov, Dağıstan’da bugün Vnezapnaya denilen yerde karargâhını kurdu. Haziranın üçüncü günü 34 tabur piyade, 5 istihkâm bölüğü, 8 bin Kazak suvarisi, 2 bin milis kuvveti ve elli adet dağ topuyle kat’î harekât başladı. Aynı zamanda Çar’ın dâmadı olan Kont Vorontsov’un emrinde, 8 general,3 prens vardı. Şeyh Şamil’den Müthiş Bir Taktik Napoléon’u dize getiren meşhur generaller ve başkumandan Vorontsov’a orijinal bir sürpriz hazırlayan Şâmil, generalin harp planlarını alüst eden o meşhur zekâ oyunlarından birini daha sahneye koymuş ve Andi köyünü korkunç bir şekilde tahkim ettirerek, bu tahkîmat arasında Ruslar’la kat’î boğuşmaya girişeceğinin şayialarını baş döndürücü bir casus faaliyetiyle her tarafa yaydırmıştı. Çar orduları 4 Haziran günü bütün hiddet ve şiddetiyle bu tahkimata saldırdı. 20.000 kişilik kuvvetin hücum edip, sayısız gülle ve barut israfı yapılarak elde edilmeye çalışılan Andi tahkimatının bomboş ve sahte bir tahkimat olduğu anlaşılınca Ruslar hayretten donakaldılar. Şâmil’in bu harp hilesi karşısında mahçubiyetinden ne yapacağını şaşıran Vorontsov, dudaklarını kanatıncaya kadar ısırmıştı. Şâmil bu türlü zekâ oyunlarıyle büyük Rus ordusunu, Çeçen ormanlarının içine doğru çekiyor, bir sinir ve propaganda harbi yapıyordu. 16 haziran günü Çeçenistan içlerine 25 Km. kadar sokulan Çar orduları, Aval denilen yerde, Şâmil’in kuvvetlerine rastlamak bahtsızlığına uğradı. Bütün cephe boyunca iki günlük hazırlıktan sonra topçu ateşiyle taarruza kalkan Kont Vorontsov, Şâmil’in şiddetli bir piyade ateşiyle karşılaşmışsa da, İmam’ın bu kuvvetleri, seri bir çekilme manevrasıyle ormanın derinliklerinde kaybolmuştu. Bunun üzerine takibi hızlandıran General Vorontsov, bir kısım kuvvetlerini orman içinde kaybolan 6.000 kişilik Çeçen müfrezesinin takibine memur ederek, kendisi de bütün ağır kuvvetleriyle İçkeri ormanları istikametinde yürüdü. İki kolorduya yakın kuvvet her türlü ihtimali düşünerek ormanda temkinle ilerliyordu. Başkumandan, Şâmil’in her türlü tuzağını nazarı itibare arak General Lüders komutasındaki Çar Litovski alayını önce keşif kolu göreviyle vazifelendirdi. Bu alay süratle seda çıkmayan Kafdağı ormanlarından çıkıp da iki dağ arasındaki bir vadiye geldikleri zaman Şâmil’in büyük ve kahraman naibi Taş Hacı, iki bin intikam kılıcıyle, Vorontsov ordusunu öncülerinden ayırmış ve o talihsiz ve gafil Litovski alayını, destursuz ilerlediği vatan topraklarında irtibatsız ve imdatsız bırakarak, Litovski müfrezesini eritmişti. Şâmil’in bu hesaba kitaba uymayan müthiş harp hilesi karşısında Ruslar, neye uğradıklarını şaşırmışlardı. General Vozontsov bütün bu felâketlerden sonra nihayet Dargo önlerine geldiğinde, gene hiçbir mukavemet görmeyip, Dargo’ya hücum emrini vermişti. Çok geçmeden yerden bitercesine türeyen Taşo Hacı’nın iki bin kılıcı, Kont Vorontsov’un fedailerini arkadan sararak mahvetmişti. Ruslara Büyük Zayiat Verildi Şâmil, Dargo’da birkaç yüz kişilik bir kuvvet bırakarak süratle kuvvetlerini geri çekmiş ve 7 temmuz sabahı Dargo’ya giren Rus orduları, müstahkem bir kale yerine, dumanları tüten boş ve küçük bir köy harabesi bularak, hiddetten çatlamışlardı. Dargo zaferi!... Kont Vorontsov’un en meşhur generallerinden General Fok ile 2.000 ölü, 3.000 yaralı ve üç batarya top kaybetmesiyle elde edilmişti… Bütün dağınıklık ve perişanlığına rağmen Şâmil’in takipten bir türlü vazgeçmeyen Rus ordusunun ihtiyat erzakı da bitip yenisinin tedariki icap edince, General Vorontsov “Gerzel ve Grozni” şehirlerinden bu ihtiyacı gidermeyi düşündü. Orduyu tehdit eden açlık felâketini önlemek için Şâmil’in elinde tuttuğu Gerzel ve Grozni yollarını ne pahasına olursa olsun geçmeye karar verdi. Bir kolordu kadar kuvvetini ayırarak, bu mühim görevi üç generale verdi. Ama Ruslar, Şâmil’in dâhiyâne taktiği karşısında yine hezimete uğradılar. Bu muharebelerde dağlıların eline geçen ganimetler, külliyetli miktarda çok ve zengindi. Bunların en kıymetlisi ise, Ruslar’ın kullanmaya bile vakit bulamadıkları altı dağ topu idi. Bütün bu savaşlarda Şâmil’in büyük yardımcıları sihirli kılıçların en meşhurları: Hacı Murad, Kabet Muhammed, Hacı Taşo, Ahverdil Muhammed, Muhammed Emin, Şuayıp Molla, Nur Muhammed, Akuşinli Mehmet Ali, Şahmerdan Hacı, Murtaza Ali, Ulubil Molla, Hitinov Musa, Yuhlu Zekeriya Hacı İdris gibi kahramanlardı. Batı ecnebî tarihçilerin iddialarına göre bu savaşta ölen Rus generallerinin cesetleri harpten sonra büyük ücretler karşılığı Ruslar’a teslim edilmişti. Hiddetten ne yapacağını şaşıran General Vorontsov, Çeçenistan’a doğru tekrar ileri harekâta başlamıştı. Arzusu, bir an önce ovaya inmek ve elinde kalan ordusunu, bir açlık felâketinden kurtarmaktı. Ruslar Kuşatılıyor 14 temmuz 1845 günü sabahı erken saatlerinde bütün cephe boyunca faaliyete geçen Şâmil’in kuvvetleri, bir nümayiş taarruzuna kalktılar. Voontsov, sağ cenahını kurtarmak için General Lüders kolordusunu derhal hücum kollarının geçtiği Akçay nehri istikametine sürdü. General Kulugvon Kulugenav da sol genahı destekleyerek ileri atıldı. Şâmil, bütün gece hummalı bir faaliyetten sonra 4.000 atlı ve 1.000 piyadeden mürekkep kuvvetli bir müfrezeyi nehrin ilerisine geçirip, Dargo’nun karşısındaki ormanlara yerleştirmişti. Bu kuvvetlere Hacı İdris kumanda ediyordu. Ertesi sabah ismi Rus ordusunda bir dev efsanesi gibi dehşet uyandıran bu yırtıcı kartal, yalın kılıç ve dolu dizgin ileri atılarak, General Vorontsov’un sağ kanadına çullandı. Nehrin ön sahilinde sessiz pusuda bekleyen Hacı Taşo, başkumandanın hücum cephesini takviyeye koşan General Lüders’in beşinci kolordusunun tam göbeğine dalmış, kolorduyu ikiye bölmüştü. Vorontsov ve kurmay başkanı Gurko büyük bir şaşkınlıkla Şâmil’in o meşhur çevirme, kuşatma ve çenberleme manevralarının başladığını hayretle görmüşlerdi. Bu esnada Şâmil, yedek kuvvetlerini de hücuma geçirmiş, bin atlıyı Dargo çephesini tutan Kulugenav tümeninin üzerine sürerek, bu kuvvetin her tarafla irtibatını kesmişti. Şâmil’in dört bin atlısı ve altı bin süvarisi bu taaruz halindeki dört Rus tümeni arasında âdeta mekik dokurcasına hareket ediyorlardı. Rus tümenleri idareyi kaybetmiş, çenberler içinden kurtulabilmek için sağa, sola çırpınıp duruyor, neye saldıracaklarını, neye sığınacaklarını bir türlü kestiremiyorlardı. Tam bu sırada Rus borazanları tarafından bir toplanma borusu çalmaya başlamıştı. Bu ferahlık verici, tatlı musikiyi duyan ve kıtalarını kaybetmiş irtibatsız, orman içinde serseri kafileler halinde dolaşan Rus kıtaları büyük bir sevinçle, o tatlı sesin geldiği yöne sel gibi aktılar. Dağlıların elinde bulunan Polonyalı ve Rus borazanları vasıtasıyle çalınan bu musiki, eşsiz Dağıstan mücahidi Şâmil’in huzurunda bulunuyor ve başbuğun hazırladığı müthiş tuzağa av çekiyorlardı. Rus kıtaları bu noktaya gelince, derhal esir edildiler. Böylece Şâmil, başkumandan Vorontsov’un da ipliğini pazara çıkarmış, askerî şöhretini ayaklar altına almıştı. Vorontsov, son ve nihâî kararını vermiş, Şâmil ile bir ölüm-kalım savaşına girmeyi kararlaştırmıştı. 16 temmuz 1845 günü Dargo harbinin en kanlı meydan kavgası bir lahza içinde patladı. Harp sanatının eşsiz mimarı Şâmil, bu kanlı boğuşma ile Vorontsov’a karşı henüz ilk kozunu oynuyordu. Bu muharebe, harp akademilerinin en büyük asker unvanını verdikleri General Vorontsov’un şöhretini, kumanda kabiliyetini, sevk ve idaredeki maharet ve liyâkatini imtihana çekip, berbat eden bir savaş olmak itibariyle fevkalâde ehemmiyet arzediyordu. Dağlılar bu boğuşmadan tamamen yaya cengine inmiş, yakın döğüşmeyi sağlayarak, Rusların o meşhur Apşeron ve Kabarda alaylarını darmadağınık etmiş ve emirle komutadan mahrum bırakarak ters yüz geriye püskürtmüştü. Artık Ruslar’ın bir atımlık barutu kalmadığı için bütün topları susmuş bulunuyordu. Vorontsov’un casusları tarafından haber salabildiği Gerzel v Grozni’den 18 temmuz günü imdada yetişen kuvvetler, Şâmil’in çenberinde, sahra tahkimatı arkasında sonunu bekleyen Vorotsov’a rahat bir nefes aldırdılar. Bu, Kurin ve Kafkas ismiyle anılan Rus tümenleri sayesinde başkumandan, tek kurtuluş hattı olan Gerzel-İsayurt şösesini takip ederek, dört bin yaralı ve bin kadar hastasını da alarak, yirmi bin kişilik ordusunun başında ric’ata mecbur olmuştu. Rusların bu tantanalı Çeçenistan seferi, arzuları hilâfına tecelli ederek, Şâmil’in büyük iradesi önünde dize gelmiş bulunuyordu. 1845 ağustosunun birinci günü, Rus çarının Çeçenistan ormanlarında sönen ümit güneşi Vorontsov, yaralı kafileleri ve panik sürülerinin önünde Gerzel kasabasına kandesini dar atmıştı. Rus Generalden İtiraf General hiçbir hakikati gizlemeyip, çok açık bir ifade ile kaleme aldığı bu raporunda, Passek, Voktorof ve Fok gibi üç meşhur generalinin Çeçen kılıçları altında telef edildiklerini, General Kulugenav komutasındaki büyük iaşe müfrezesinin uğradığı müthiş yağmayı, orman muharebelerindeki sayısız güçlükleri ve bu seferin sebep olduğu yirmi bin kişilik korkunç Rus zayiatını bildirerek şöyle devam ediyordu: - “Muazzam Rus imparatorluğunun karşısında bir tek adamın, yani Şâmil’in bir avuç insanla nasıl olup da mücadeleye devam ettiğini ve çok kereler teşebbüsü de elden bırakmadığını havsalama sığdıramamaktayım. Bu adamı tanıyan bir çok Rus kumandanları gibi bu hususta ben de şu kanaate vasıl olmuş bulunuyorum ki, Şâmil’in o cidden parlak harp talihini temin eden esrarengiz kuvvet, dağların ve ormanların kendisinden esirgemediği lütufkârlıktan gelmektedir.” Gene Dargo savaşına katılmış olan Rus Generali R.A. Fadayev’in harp hâtıratında da aynen şöyle geçer: “Artık Kafkasya’ya Şâmil kumanda ediyor ve çok üstün imkânlarla teçhiz edilen ordumuz karşısında fütursuzca dayanıyor. Çar hükümetinin harp teknolojisini hiçe sayıyor ordularımızın Kafkasya’da işgal ettiği toprakları Şâmil, teker teker elimizden aldı ve dağlara eski hürriyetini iade etti.” “Rus hükümeti, Kafkas harp aynasında kendini çok net teşhis etti. Ordumuzun gerçek kudretinin ne olduğu Şâmil harplerinde belli oldu!...” “Bu harplerde her Kafkaslı Türk, vatanı için ölmekte bir an bile tereddüt etmiyordu. Bu yüzden binlerce askerimiz yok pahasına can verdiler.” “Milli Müdafaa Bakanımız Kinyas (Prens) Çernişov, 1842’de Kafkas harplerini yerinde teftişe geldiğinde, Dâğıstan savaşlarını ve ordumuzun perişanlığını görür görmez, derhal mütareke yapılmasına karar verdi. Böylece Şâmil ile mütareke akdedildi. 1845’te Dağıstan’da esirlerin dışında bir tek Rus bile kalmamıştı…”
|
227 |
MAKALELER | DİL VE EDEBİYAT | TARİH | SULTANLAR | HABERLER |
---|---|---|---|---|
Kültürümüz | Türk Dili | Türk Devletleri | Türk Sultanları | Günün Haberi |
Medeniyetimiz | Uydurukça-Türkçe Sözlük | Türkiye’deki Türk Dünyası | Türkistan Evliyaları | |
Türkistan | Şiirlerimiz | Muhteşem Mimarimiz | Sultan Abdülhamid Han | |
Kafkasya-Kırım | Zaferlerimiz | |||
Balkanlar- Rumeli |
Ziyaretler | |||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|
Bugün | : | 2524 | |||||
Toplam | : | 13340518 | |||||
e-mail : turkdunyasi@hotmail.com | |||||||
© 2015 Türk Âlemiyiz "Türk Dünyasının İnternet Sitesi" (www.turkalemiyiz.com) | |||||||